17 Haziran 2024 Pazartesi

0 ALINTILAR // Rebecca Yarros - Dördüncü Kanat (The Empyrean #1)



  Kitabın yorumu için tıklayınız!






"Savaşta insanlar ölür. Bu öyle ozanların söylediği gibi görkemli bir ölüm de değildir. Boyunları kırılır ve altmış metreden düşerler. Kavrulmuş toprak ya da kükürt kokusunun romantik bir yanı yoktur. Bu"-eliyle kaleyi işaret etti- "herkesin sağ kurtulduğu bir masal değil. Sert, soğuk, umursamaz bir gerçek. Buradaki herkes evine dönemeyecek... ya da evlerimizden geriye ne kaldıysa oraya. Ve sakın yanılsamaya kapılmayın, biz bu bölüğe adım attığımızdan beri savaştayız." Hafifçe öne doğru eğildi. "Yani kendinizi toplayıp yaşamak için savaşmayacaksanız, hayır, başaramayacaksınız."



*****

"Düşündüğünden daha tehlikeliyim," dedim ukala ukala. 

"Bilmez miyim? Bak, tir tir titriyorum şu an." Alayla sırıttı.

Lanet olası. Pislik. 

Elimdeki hançerleri çevirip uçlarından tuttum, sonra bileklerimi oynattım ve her birini kafasının iki yanına doğru fırlattım. Arkasındaki ağacın gövdesine sağlam bir şekilde saplandılar.

"Iskaladın." İrkilmemişti bile.

"Iskaladım mı?" Son iki bıçağıma uzandım. "Neden birkaç adım geri gidip bu teoriyi test etmiyorsun?"

Gözleri merakla ışıldadı ama bu ışıltı bir saniye sonra kayboldu, yerini soğuk, alaycı bir kayıtsızlık aldı. 

Tüm duyularım alarmdaydı ama o geriye doğru hareket ederken etrafımdaki gölgeler hareket etmedi, gözleri gözlerimdeydi. Sırtı ağaca çarptı ve hançerlerimin kabzaları kulaklarına değdi. 

"Iskaladığımı bir daha söyle," dedim tehdit dolu bir sesle, sağ elimdeki hançeri ucundan tutarak.

"Büyüleyici. Çelimsiz ve kırılgan görünüyorsun ama aslında çok vahşi bir ufaklıksın, değil mi?"



*****

"Mesele şu, Sorrengail. Umut, kaypak, tehlikeli bir şeydir. Dikkat dağıtır ve kişiye ait olduğu yerde, olanaklardan tutmak yerine olasılıklara yönlendirir."

"Yani ne yapmam gerekiyor? Yaşamayı umut etmemeli miyim? Sadece ölüme göre mi plan yapmalıyım?"

"Seni öldürebilecek şeylere odaklanman gerekiyor, böylece ölmemenin yollarını bulabilirsin."


*****

"Aramıza mesafe koymanın pek de iyi sonuçlanmadığını kabul ediyorum ve bugünkü küçük numaran benim dikkatimi çekmek içindiyse tebrikler. Dikkatim artık sende."

"Neden bahsettiğini bilmiyorum." Ayaklarımı yatağın kenarından sarkıttım. Botlarımı bulmam ve kendimi daha da aptal durumuna düşürmeden önce buradan defolup gitmem gerekiyordu. 

"Barlowe'un seni ne kadar kolay kıstırdığını gördükten sonra Liam'ın ölümcül durumları rapor etmesine ya da Rhiannon'ın seni minderde eğitmesine güvenemem, şu andan itibaren ben devralıyorum."

"Neyi devralıyorsun?" Gözlerimi kıstım.

"Konu sen olunca her şeyi."



*****

Tairn ve Sgaeyl anlarında beni anında gülümseten ışıl ışıl küçük bir ejderhayla birlikte ilerideki tarlaya indiklerinde gerginlik dağıldı. 

Üç ejderhaya doğru yürüyen Xaden'ı takip ederek, "Bugün hepimiz mi uçuyoruz?" diye sordum. 

"Bugün hepimiz öğreniyoruz. Senin ejderhanın sırtında nasıl havada kalacağını öğrenmen gerekiyor, benim de bunun senin için neden bu kadar zor olduğunu," diye cevap verdi. 

"Andarna'nın size nasıl ayak uyduracağını öğrenmesi gerekiyor. Tairn'in daha sıkışık bir uçuş düzeninde alanını nasıl paylaşacağını öğrenmesi gerekiyor çünkü Sgaeyl dışındaki bütün ejderhalar ona yakın uçmaktan korkuyor."

Biz yaklaşırken Tairn de aynı fikirde olduğunu gösteren bir ses çıkardı. 

"Peki Sgaeyl ne öğreniyor?" diye sorum dev mavi ejderhaya bakarak.

Xaden sırıttı. "Neredeyse üç yıldır liderlik yapıyor. Birini nasıl takip edeceğini öğrenmesi gerekecek. Ya da en azından pratik yapması." Tairn'in sesi şüpheli bir şekilde kahkahaya benziyordu. Sgaeyl dişlerini gösterip ısıracakmış gibi boynua iyice yaklaşarak onu tersledi. 

"Ejderha ilişkileri kesinlikle anlaşılamaz şeyler," diye mırıldandım.

"Öyle mi? Bir ara insan ilişkilerini de denemelisin. Aynı derecede vahşi ama daha az ateşli oluyor."



*****

"Birini tanımadan onu nasıl mahvedeceğini bilemezsin," dedi sessizce. 

Başımı kaldırdığımda gözlerinin zaten üzerimde olduğunu gördüm. "Yani planın hala bu mu?" Mira'nın sözleri iki gündür aklımdan çıkmıyordu.

İrkildi. "Hayır."

"Ne değişti?" Hayal kırıklığıyla kupayı daha sıkı kavradım. "Beni mahvetmemeye tam olarak ne zaman karar verdin?"

"Belki de Oren'in boğazına bıçak dayadığını gördüğümde," dedi. "Ya da belki boynundaki morlukların parmak izi olduğunu fark ettiğimde ve sırf bunu yavaşça yapabilmek için onları tekrar öldürmek istediğimde. Belki de seni ilk kez deli gibi öptüğümde ya da seni öpmekten daha fazlasını yapmayı düşünmekten kendimi alamadığım için mahvolduğumu fark ettiğimde." İtirafı karşısında enfesim kesildi ama o sadece iç geçirip başını duvara yasladı. "Aramızda olanlar değiştikten sonra bunun ne zaman olduğunun bir önemi var mı?"

"Yapma," diye fısıldadığımda bana bakmak için başını tekrar kaldırdı. 

"Neyi yapmayayım? Seni aklımdan çıkaramadığımı söylemeyeyim mi? Yoksa seninle zihinden konuşmayı mu?"



*****

"Bundan hoşlanmayabilirsin, hatta nefret bile edebilirsin ama seninki gibi güçler hayat kurtarır."

"İnsanları öldürerek mi?" diye haykırdım. Sgaeyl haklıysa ve mühür güçleri özümüzde kim olduğumuz yansıtıyorsa o zaman ben tam olarak Xaden'ın bana taktığı isimdim... Violance.

"İstilacı orduları sivillere zarar vermeye fırsat bulamadan yenerek. Rhiannon'ın yeğenini o küçük sınır köyünde hayatta tutmak mı istiyorsun? İşte böyle tutarsın. Mira'yı düşman hattının gerisindeyken hayatta tutmak mı istiyorsun? İşte. Böyle. Tutarsın. Sen sadece bir silah değilsin, Sorrengail. Sen o silahsın. Bu yeteneği eğitirsen, onu kabullenirsen, bütün bir krallığı savunacak güce sahip olursun."



*****

"Sen neredeysen ben de orada olmak istiyorum." Bunu söylerken ciddiydim. Dünyadaki diğer herkes ve her şey yok olup gidebilirdi, onunla olduğum sürece umurumda bile olmazdı. 

"Violence..."

"Neden bir geleceğimiz olmadığını söylediğini anlayabiliyorum." Kelimeler dudaklarımdan dökülürken kalbim göğüs kafesimden çıkmaya çalışıyormuş gibi çarpıyordu. 

"Sen bir geleceğimiz olduğunu mu düşünüyorsun?" Elbette bunu kolaylaştırmayacaktı. Kolaylığın ne olduğunu bildiğinden bile emin değildim. 

"Beni istiyorsun," dedim gözlerinin içine bakarak. "Hayır, sadece yataktan bahsetmiyorum. Sen. Beni. İstiyorsun, Xaden Riorson. Bunu söylemiyor olabilirsin ama dile getirmekten iyisini yapıyor, gösteriyorsun. Bana güvenmeyi her seçtiğinde, gözlerime her baktığında gösteriyorsun. Kendin için zaman ayırmadığın her antrenmanda, seni kendi çalışmalarından uzaklaştıran her uçuş dersinde gösteriyorsun. Seni gerçekten istemediğimden endişe ettiğin için bana dokunmayı reddederek gösteriyorsun. Liderler toplantısına gittiğinde, uyandığımda kendimi yalnız hissetmeyeyim diye bana menekşe toplamak için zaman ayırdığında gösteriyorsun. Bunu milyonlarca farklı şekilde gösteriyorsun. Lütfen inkar etme."



*****

"Bana ne düşündüğünü söyle."

Kollarımı boynuna doladım. "Beni odama ilk götürdüğünde seninle ilgili yaptığım tahminin ne kadar da doğru olduğunu düşünüyordum."

"Öyle mi?" Geri çekildi, gözleri merakla ışıldıyordu. "Peki neymiş bu tahmin?"

"Çok tehlikeli bir bağımlılık olduğun." Bakışlarım yara izinin gümüş çizgisinden pek çok kadının cinayet işleyeceği kalın kirpiklerine, sonra burnundaki çıkıntının üzerinden o mükemmel biçimli dudaklarına kaydı. Ona onu sevdiğimi zaten söylemiştim, yani artık aramızda sır falan yoktu. Ona kıyasla ben açık bir kitap gibiydim. "Vazgeçmesi imkansız bir bağımlılık."

Gözleri koyulaştı. "Seni bırakmayacağım," diye söz verdi tıpkı dün gece yaptığı gibi. Yoksa bu sabah mıydı? "Sen benimsin, Violet."

Çenemi kaldırdım. "Sadece sen de benimsen."



*****

"Babamın bu insanlara yardım etmeye çalışırken idam edilişini izledim. Seni de riske atamazdım." Her kelimeyle bana doğru biraz daha eğiliyordu, nabzım hızlanmıştı ama beynimle yapmam gereken seçimleri kalbimle yapmaktan bıkmıştım. "Beni seviyorsun ve..."

"Sevmiştim," diye düzelttim ve ondan biraz olsun uzaklaşabilmek için yana kaydım.

"Seviyorsun!" diye bağırarak beni durdururken duyma mesafesindeki her binicinin dönüp bize bakmasına neden oldu. "Beni seviyorsun."

Göğsümdeki o küçük közlerden biri yeniden canlanmaya çalışıyordu fakat alev almaya fırsat bulamadan onu söndürdüm.

Yavaşça Xaden'e döndüm. "Hissettiğim her şey..." Yutkundum, yıkılmamak için öfkeme tutunmaya çalışıyordum. "Sana karşı eskiden hissettiğim her şey, sırlar ve aldatmacalar üzerine kuruluydu." En başta ona aşık olacak kadar saf olduğum için duyduğum utanç yüzünden yanaklarım yanıyordu.

"Aramızdaki her şey gerçek, Violence."



*****

"Ne yazıyor?" diye sordu Garrick kollarını göğsünde kavuşturarak. "Görevimiz neymiş?"

"Çocuklar, ticaret merkezinin hemen ötesinde bir şey görüyorum," dedi Liam bulunduğu yerden. "S*ktir."

Xaden'ın yüzü kireç gibi oldu,  elindeki kağıdı buruşturup attıktan sonra bana baktı. "Görevimizin-tabi başarabilirsek-hayatta kalmak olduğu yazıyor."

Tanrılar aşkına. Dain benim iznim olmadan anılarımı okumuştu. Babasına gizlice nereye gittiklerini söylemiş olmalıydı. Bilmeden Xaden'a ihanet etmiştim... hepsine ihanet etmiştim.

"Bu..." Garrick başını iki yana salladı.

Liam, "Çocuklar, durum çok fena," diye bağırınca Imogen yanına koştu. 

Xaden bana, "Senin suçun değil," dedi, sonra başını çevirip surlardan aşağıya koşarak bize katılan arkadaşlarına baktı. "Buraya ölmeye gönderildik."




 

 

 

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

Kitap ya da yazı hakkındaki görüşünüzü bizimle paylaşın