~~~*~~~
Ay gibi ışıldayan yürekler ve güneş gibi parlayan gülümseyişler...
~~~*~~~
Bin Öpücük kitabına bayıldığımı zaten yorumumda belirtmiştim. Bu kitapları iki günde okuyorsunuz belki ama günlerce, haftalarca hatta çok iddialı olacak ama yıllarca etkisinden çıkamıyorsunuz. Göz yaşlarınız sel olmuş akarken okumaya devam ediyorsunuz...
Kalbiniz kırılıyor... yarım kalan aşk yüreğinizi yakıyor... bitmemesi gereken hayatların bitecek olması ise... kelimeleri bazen kifayetsiz bırakıyor. İşte öyle bir kitap.
Hakkında duyduğum her övgüyü sonuna kadar hak etti. Bu yüzden oldukça uzun bir yorum yazdıktan sonra işaretlediğim her alıntıyı paylaşmadan geçemedim bu kitaba dair. Sonuç ise... bu yazı ortaya çıktı.
~~~*~~~
"Poppy, hep hayata dair en güzel anımın ne olduğunu söylerim? Beni her seferinde gülümseten şey ne?"
"Büyükbabamın öpücükleri. Onun tatlı öpücükleri. Ondan gelen tüm öpücüklerin anıları. Bana en sevdiğin anılarının bunlar olduğunu söylemiştin. Para ya da eşyalar değil de büyükbabamdan sana gelen tüm o öpücükler çünkü onlar özeldiler ve ruh eşindi. Senin sonsuza dek, daimandı."
~~~*~~~
~~~*~~~
"Bana bir söz verir misin Rune? Hala bana vermen gereken yüzlerce öpücük var." Sesi ürkek ve çekingendi... korkuyla sarsılmıştı.
"Daima. Ve sana bin tane daha vereceğim. Sana iki, üç hatta dört bin tane vereceğim."
"Öpücüklerim her daim senindir. Bu dudaklara senden başka kimse sahip olmayacak."
Bir kez daha dudaklarımızı dokundurup sözlerini tekrar ettim. "Öpücüklerim her daim senindir. Bu dudaklara senden başka kimse sahip olmayacak."
~~~*~~~
~~~*~~~
"Poppy ve Rune. Bir bütünün iki yarısı. Nihayet yine bir aradalar. En önemlisi bu."
"Poppy..." dedim. Ancak içime vuran acı kamçısını engelleyememiştim. "Poppy. Bir süre kalmama izin ver. Gidemem... gidemem... Ne yapacağımı bilemiyorum..."
"Yapacak bir şey yok Rune. Fırtınayı göğüslemekten başka yapacak bir şey yok."
~~~*~~~
~~~*~~~
"Bu akşam benimle çık."
Poppy taş kesildi.
"Randevuya," diye huzursuz hissederek devam ettim. "Gerçek bir randevuya."
"Daha önce hiç gerçek bir randevuya çıkmamıştık. Biz sadece... bizdik."
"O zaman şimdi başlayacağız. Seni sata sekizde alırım. Hazır ol."
Onu mutlu etmek için elimden gelenin en iyisini yapacaktım.
Onu geri kazanacaktım.
Onu bu yeni Rune'la geri kazanacaktım.
Başka seçenek yoktu.
Yeni serüvenimiz buydu.
Ona yaşadığını hissettirecek bir serüven.
~~~*~~~
~~~*~~~
"Motorunun olmaması çok fena..."
"Eğer istiyorsan motor alabilirim. Eğer sevgini kazanmaya yetecekse," diye fısıldadı.
"Motor bunu yapamaz Rune."
"Yapamaz mı?"
Başımı salladım.
"Neden?"
"Çünkü hiç kaybetmedin ki."
~~~*~~~
~~~*~~~
Öpüşmemiz bizim birlikte olmamızı istemeyen herkese orta parmak kaldırmak olabilir ama onun gülümsemesi ruhumdaki karanlığa çekilen bir orta parmaktı.
~~~*~~~
~~~*~~~
"Sana karşı hissettiğim duyguların ne kadar derin olduğunu biliyor musun?"
Yavaşça başımı salladım, söylemesine ihtiyacım vardı.
"Tıpkı müzik gibi," diye açıkladı. "Sana baktığımda, bana dokunduğunda, yüzünü gördüğümde... öpüştüğümüzde yüreğim sana hava gibi muhtacım diye şarkı söylüyor. Bana sana taptığını söylüyor. kendisine mükemmel uyan kayıp parçasını bulduğumu söylüyor."
~~~*~~~
~~~*~~~
Bu öpücükle sevgisini haykırdığını hissettim. On yedi yaşımda, tattığım için kutsanmış olduğum bir sevgi hissettim.
Sınır tanımayan bir sevgiydi.
Çağlar boyu süren müziğe ilham olan türden bir sevgiydi.
Hissedilmesi, arkasında durulması ve değeri bilinmesi gereken bir sevgiydi.
~~~*~~~
~~~*~~~
Öpücük sekiz yüz on dokuz her şeyi değiştirmişti. Bu öpücük, Norveçli uzun saçlı, karamsar gençle Deep Southlu kızın efsanelere rahip olabilecek bir aşk bulduğunu kanıtlamıştı.
Sevginin basitçe yüreğinin diğer yarısının her gün taparcasına sevildiğini bildiğinden emin olma kararlılığını gösteriyordu. Her günün her dakikası. Sevginin en saf biçiminde şefkat olduğunu.
~~~*~~~
~~~*~~~
"Seni bırakmaktan korkuyorum. Ölmekten korkmuyorum ben Rune ama sensiz yeni bir yere gitmek beni dehşete düşürüyor." Rune gözlerini kapatıp acı yüzünden inledi.
"Seni çok sevdiğim için canını yaktım ve şimdi de sensiz bir serüvene gitmem gerek. Canının bu kadar çok yanmasına katlanamıyorum. Seni böyle yalnız ve azap içinde bırakamam."
~~~*~~~
~~~*~~~
"Poppy'nin büyükannesi hep daha büyük bir neden yüzünden bir araya getirildiğinizi söylerdi. Kendini gösterene dek asla bilemeyeceğimiz bir neden. hep büyük aşkların büyük bir neden yüzünden kaderlere yazıldığını söylerdi. Ve artık nedenini biliyorum. Birlikte olmanız gerekiyor ki tüm bu yaşananlara rağmen onun kılavuz ışığı olabilesin. Onun için, zamanları kızım için özel yapabilmen için özellikle yaratılmışsın. Kalan günlerini annesiyle benim yapamayacağımız şeylerle doldurmak için."
~~~*~~~
~~~*~~~
Oturduğu yerdeki kiraz çiçekleri onun sembolik halesi gibi etrafında tamamen açılmış ve capcanlıydı. Sonra birden anladım. Poppy, Poppymin kiraz çiçekleriydi.
O benim kiraz çiçeğimdi.
Güzelliği emsalsiz, hayatı kısıtlıydı. Zarafeti öyle güzeldi ki sonsuza dek süremezdi. Hayalarımızı zenginleştirecek kadar kaldıktan sonra rüzgarla beraber süzülerek uzaklaşırdı. Asla unutulmazdı ama. Çünkü bize yaşamamız gerektiğini hatırlatırdı.
Bize bir saniyeyi bile boşa harcamamız gerektiğini hatırlatıyordu. Hayata iki elle sarılıp tüm yüreğimizle sevmemiz gerektiğini. Hayallerin peşinden koşup maceralar aramamızı... anları yakalamamızı...
Güzel yaşamamızı.
~~~*~~~
~~~*~~~
Tanrı'ya sessizce dua ettim. ondan Poppy'ye sadece iki hafta daha vermesini istedim. O zaman kızımı yuvasına alabilirdi; o hazır olurdu, ben hazır olurdum. Tüm hayallerini ona yaşattıktan sonra.
Ona şu son dileğini yaşatmama izin ver.
Buna mecburum.
Bana verdiği tüm sevgisine karşılık son bir teşekkür olacaktı.
Verebileceğim tek hediye buydu.
~~~*~~~
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder
Kitap ya da yazı hakkındaki görüşünüzü bizimle paylaşın