"Eve gidiyorum. Telefonu elime alıp seni arayıp neden geciktiğimi anlatacaktım. Sana iyi geceler dileyecek seni daha fazla yormak istemediğimi söyleyecektim. Ama..."
"Ama yapamadın..."
"Yapamadım..."
"Şimdi de buradasın," dedim fısıldayarak.
"Evet buradayım. Çalışmak falan umurumda değil sadece birkaç saniye de olsa seni görmem gerekti."
"Birkaç saniye doldu sanırım," derken bedenim ona biraz daha yaklaştı. Bu sefer tedirgin değildim. Ellerimi beline dolarken başımı geriye atıp onun yüzüne baktım.
"Evet doldu." Başını bana doğru eğince tatlı nefesini dudaklarımda hissettim.
"O zaman yetti mi yani?"
Başını sağa sola salladı ve dudaklarını dudaklarıma aynı hareketle hafifçe sürttü. "Asla yetmez."
"Yediğin her lokmada öylesine zevk alıyorsun ki sana bakamıyorum bile." Kaşlarımı çattım.
"Ama..."
"Şişt, dinle."
Yeniden parmağını oynattı ve bu sefer üst dudağımda gezdirirken ben zar zor nefes alabildim.
"Aldığın zevki görmemek için sana bakmıyorum. Çıkardığın sesleri duymamak için kulaklarımı kapatmak istiyorum. Çünkü," derken başını eğip alnıma yaslandı ve sinirle fısıldadı. "Lanet olsun Balım, çünkü aklımı kaymeme sebep oluyorsun," derken burnuyla benim burnuma hafifçe dokundu.
"Ama ben anlamıyorum," diye şaşkınca fısıldadım. Çünkü biraz hararetli konuşsam dudaklarım onun dudaklarına dokunacak kadar yakındık birbirimize. Bir elini uzatıp belime dokundu ve usulca beni kendine boşluk kalmayacak şekilde çekti.
"Seni öpmem gerek."
"Böyle yanakların kızarıyor, dudağını ısırıyorsun, nefesin değişiyor ya Balım," ağzıma götürdüğüm keki ısıramadan öylece kaldım. Yutkunmaya çalışarak Kenan'ı dinledim. "Ne düşündüğünü, aklından neler geçtiğiniz gözlerinden alıyorum ve deliriyorum." Eğilip parmaklarımın arasında duran keki ısırdı. "Keşke seni yanımdan hiç ayırmasam, hep benimle olsan... Sabah uyandığımda ilk gördüğüm yüz sana ait, uykuya dalarken son hissettiğim nefes sana ait olsa, her gün. Eve geldiğimde bana kapıyı açan sen olsan. Ya da senden önce gelip senin için yemek hazırladığımda seni kapıda karşılayan ben olsam Balım." Elimi tutup dudaklarına götürüp öptü. "Ya da gelip seni işten alsam da evimize gitsek... çok mu şey istiyorum sence."
"Ah, Kenan."
"Senin de benim gibi hissetmeni istiyorum." Benim konuşmama fırsat vermeden devam etti. "Çok hızlı gidiyorum değil mi?" Sanki utanmış gibi başını eğip gülümsedi. Sandalyemde yan dönüp elimi yanağına koydum.
"Ben de senin gibi hissediyorum. Evet, bu kadar hızlı olması ödümü koparmıyor diyemem ama yine de seninleyken ben iyiyim. Senin yanında huzurluyum, senin yanında mutluyum Kenan. Bir şey olacak da bir anda her şey tersine dönecek diye ödüm patlıyor."
"Dönmeyecek güzelim."
Koltukta kaykılıp uzandım ve Balım Damla'yı almak üzereyken "Burada yatsın," dedim yalvaran sesimle.
"Kenan..." dese de hemen araya girdim. "Lütfen Balım, hoşuma gidiyor," dediğimde başını salladı ama itiraz etmedi. Sehpada duran ince battaniyeyi alıp sırtına örttü. Başka bir örtü daha aldığında bana doğru yaklaştı.
"Sen de gel," dedim.
İtiraz etmeden araladığım bacaklarımın arasına girdi ve başını omzuma yaslarken örtüyü ikiizin üzerine örttü. Bir kolumu da ona sardı.
"Şımartıyorsun," dedi esneyerek.
Eğilip başını öptüm. "Kızlarımı şımartmayı seviyorum güzelim."
Balım gülümseyip göğsüme bir öpücük kondurdu ve derin bir nefes alıp bana sokulup uykuya dalmak için hazırdı.
Bu anlar en sevdiğim anlardı. Minik kızım omzumda sakince nefes alırken, hayatımın aşkı göğsümde nefes alıp veriyordu. İkisini de uyurken izlediğimde kendimden geçiyordum sanki. Hayatım buydu, hayatım onlardı.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder
Kitap ya da yazı hakkındaki görüşünüzü bizimle paylaşın