2 Nisan 2025 Çarşamba

0 ALINTILAR // Loresima - Gökçen-Geride Kalanlar (Gökçen #2)


 

Kitabın yorumu için tıklayınız!






"Ben de onun gözlerine bakamazdım. Ne zaman gözlerini bana dikse..." Elini kalbinin üzerine attı. "Şurama öyle bir şey olurdu ki o yaşta ölüp kalacağımı sanırdım. Kitaptaki gibi gözlerine bakan herkes, benim gibi oluyor sanırdım."
"Sonra?" dedi Timur.
Sigarası bitmişti. Küllüğe bastırdı. "Sonra fark ettim ki gözlerine bakarken ölecekmiş gibi olan yalnızca bendim. Çünkü büyülediği tek kişi bendim. O, bir tek benim kalbime ölüm gibiydi."

***

"Asker adamız biz, oğlum. Milletin ömrü üç günlük ise bizimki bir günlük. Belki yarın yiyeceğim kafama kurşunu. Geberip gideceğim." Elini kalbinin üzerine koydu. "Toprağın altında ne işimize yarayacak bu bizim? Sevdiğimi şimdi söylemeyeceksem ne zaman söyleyeceği? Neden kaçayım?"


***
"Neden şimdi tersliyorsun kızı o zaman?" diye yersizce çıkıştı Barbaros.
Süleyman ise dertli dertli yere bakıyordu. "Başkasına güldü..." diyebildi sadece.
Herkes yine boş bol bakıştı. "Ne?" diyen şaşkın Barbaros, herkesin duygularına tercüman olmuştu.
"Başkasına güldü!" diye sinirle çıkıştı Süleyman. "Yıllardır bir kere bile bana sesli gülmedi. Kahkahasını bir kere bile duymadım ama başkasına sesli güldü."
"O kadar tersledi, koymadı da bu mu koydu yani?" dedi Timur sakince.
"Evet, tersledi," diye kabullendi Süleyman. "S*lak mısın, Süleyman, dedi. Geri zekalı, dedi. Belan olacağım, az kaldı, dedi. Ama hiç git, Süleyman, demedi." Bu noktada sesine çaresiz bir tını ekledi. "İstemiyorum, Süleyman, demedi. Sevmeyeceğim, Süleyman, demedi. Bırak, Süleyman, demedi. Öyle bir bakıyor ki... Bekle, Süleyman, der gibi. Bekle, zamanı değil, şimdi değil ama zamanı gelince ben seni seveceğim, der gibi... Ama böyle başkasına gülünce... Anlamıyorsunuz, ağabey! Valla size saçma geliyor, biliyorum ama içim eziliyor, lan."


***

"Ne beklediysem?" diye homurdanan Aybüke'yi duyduğunda yine durmak zorunda kaldı. "Seviyormuş! Yalana bak."
Adımları duyduğu sözlerle yavaşladı. Bir iki saniye önüne baktıktan sonra bakışlarını yavaşça arkasına çevirdi. Fakat bu sefer olabildiğince sert bakıyordu. Sevgisinden şüphe etmek mi? İşte bu, ona en son yapılacak şeydi. Onun kalbinde sorgulanmayacak sadece üç sevgi vardı: Vatanı, ailesi ve Aybüke'si. İki adımda Aybüke'nin yanına ulaştı. Tam önünde dikildi. Ve ilk defa Aybüke'ye bu kadar buruk, bu kadar kırgın baktı. İçinde ne varsa yüzüne vurdu. Tutamadı. "Yalan mı?" derken sesi bile buruktu. "Ben mi yaşan söylemişim?"
"Ne?" dedi Aybüke ters ters. "Değil mi?"
Duyduklarına hayret etti Süleyman. "Ne var biliyor musun, Aybüke?" dedi sitemli bir sesle. "Benim sana olan aşkımdan şu dağlar taşlar dile geldi de sende yaprak kıpırdamadı. Bir ordunun diline düştüm. Bana mısın demedim. Sövdün, saydın, kovdun. Bir an bile seni bırakmayı aklımdan geçirmedim. Bekle Süleyman, dedim. Bekle. Zamanı değil. Zamanı gelince o sana gelecek. Bekle..." Kalbinin ağırlığı fazla geldi o an için .Durup derin bir nefes verdi. "Sen şimdi bana yalanmış, diyorsun öyle mi?" diye devam etti. Sesinde duyduklarına hayret eden bir tını vardı. Tepsiyi tek eliyle tutup diğerini iki kere kalbini üstüne sertçe vurdu. "Bu canlı, Aybüke. Sen fark etmesen de canlı. Yaşıyor. Canı var. Kırılıyor. İnciniyor. Üzülüyor. En çok da sevdiğine kırılıyor. Hatta en çok en sevdiğine kırılıyor. Ama ben..." Bu noktada durup yutkundu. "İlk defa seni kalbimde taşırken yoruldum."

***

"Ne yaparsak yapalım," dedi. "Ne kadar kaçarsak kaçalım, ne senin benden başka gidecek yerin var en de benim senden başka yolum."
Söylediği sözler ve yakınlığı kalbimi yine şaha kaldırmışken kollarında eriyip gitmemem mucizeydi. Kaçmak, ha? Uzak durmak, ha? Delilikti.
"Görmüyor musun gerçekten?" dedi infilak ettiren sesi. "Bizim her yolumuz yine bize çıkıyor. Başka ihtimal yok. Benimsin."
"Bencilsin," diye mırıldandım zorlukla. Dudaklarımız bir anlığına birbirine değince içim titredi.
"Biliyorum," dedi. "Bunu sana yapmaya hakkım yok, biliyorum. Bencillik, biliyorum. Ama canıma karışmışsın, Gökçen. Denemedim mi sanıyorsun? Denedim. Kaçtım. Uzak durdum. Gittim. Ama hepsi boşuna." Belimdeki eli daha da sıkılaşıp, beni gövdesine saklamak istercesine çekerken elimin üzerindeki parmakları elimi tamamen kavradı. Gözlerini gözlerimden ayırmadan elimi kaldırıp kalbinin üstüne yerleştirdi. Kalbinin üzerindeki elimin üzerine kendi elini bastırdı. Elim elinin altında, kalbinin tam üstünde öylece kaldı.
"Burası senin," dedi erkeksi tok bir sesle. "Her zerresi senin." Dudakları dudaklarıma daha çok yaklaştı. Avuç içime deli gibi vuran kalp ritmi benden mi geliyordu yoksa ondan mı, bilmiyordum ama şuan nefes almak adına bu gövdeye sokulmam gerektiğini biliyordum. Onun dudakları ise dudaklarımı kıl payı es geçip yanağıma ulaştı. "Sen ise benimsin..." dedi kulağıma dünyanın en gizli bilgisini fısıldar gibi. "Her zerrenle benim."


***

"Aybüke..." dedi en sonunda Süleyman.
Aybüke bu ismin kendine ait olduğunu belirten bir mırıltı çıkardı. Süleyman'ın dudaklarında ise heyecanlı bir tebessüm belirdi. Nasıl belirmeyecekti ki? Aybüke'nin elleri şu an tenine değiyordu. Yaralarına merhem sürüyordu. Aybüke, yaralarını görüyordu. "Korktun mu sen benim için?" dedi. Sesinde merak ve heyecan dolu bir tını vardı. 
Aybüke'nin sırtındaki elleri durdu. Hiçbir şey söylemeden öylece kaldı. İnkar edemezdi. Korkmak ne kelime, neredeyse korkudan aklı çıkmıştı. Cevap veremedi. Kendi bile hissettiği bu saçma şeyden hatta şu an burada bulunduğu için aşırı şaşkın olduğundan sessizliğine sığındı. 
"Bu bir evet mi?" dedi Süleyman.
Bu sefer derin bir nefes verdi. "Bir daha sakın benim için böyle bir s*laklık yapma!" dedi net ve sert bir sesle. "Ben kendimi her türlü kurtarırım. Sen kendini hayatta tut, yeter." 
Süleyman bu sefer sakınmadı. Ciddi falan durmadı. İçinden geçeni yine anında dilinden döktü. 
"Benim hayatta kalabilmem için sen  de hayatta olmalısın, Aybüke. Sen yoksan ben de yokum."


***

"Hep böyle oluyor. Ezik gibi kalıyorum. S*lağım işte."
Sessizce dinledi Barbaros. İçi acıdı ama elinden de bir şey gelmedi. Sadece üzgün üzgün bakabildi. "Kendine şunu söyleyip durma," diyebildi en sonunda. "S*lak falan değilsin, Bilge." Üzgün bakışlar ona dönüp, ürkek bir bakış atınca içli bir nefes verdi ve içinden geçen şey bu sefer net şekilde dilinden döktü: "İyi kalplisin."
Bilge en üzgün ifadesi ile göz kırpıştırdı. Barbaros ise kalbi mabedinden çıkacak olmasına rağmen bütün cesaretini toplayıp devam etti: "S*lakkık çok ayrı bir şey, iyi kalpli olmak çok ayrı. Ama insanlar bu ikisinin ayrımını pek yapamaz. Kendi kalpleri karadır, kötüdür;  o yüzden iyi olanı da kıskanırlar. Onları da karartmak isterler. Kalplerinin temizliğini kötülük olarak görmek isterler. Aydınlıklarını kirletebileceklerini sanırlar. Ve sen bunda karanlığın içinde..." Yutkundu. Kesinlikle yapabilirdi. Ve yaptı. Ona bakan koyu kahverengi gözlere odaklanarak cümlesini tamamladı: "Benim gördüğüm en aydınlık ışıksın, Bilge." 







 

 

 

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

Kitap ya da yazı hakkındaki görüşünüzü bizimle paylaşın