Kitabın yorumu için tıklayınız!
"Küçükken hep bir adamın bana ceketini vermesini hayal ederdim."
Leo'nun gülümsemesi yüzüne yayıldı. "Gerçekten mi? Sen mi?"
"Evet, ben." Savunmacı bir tavırla göğsüne vurdum. "Özellikle sporcu ceketi olduğunu, adam benden çok hoşlandığı için onu temsil eden bir şeyi üzerime giymemi isteyecek kadar sahiplendiğini hayal ederdim."
Bu aptalca itirafımla yanaklarım kızarınca başımı iki yana salladım.
Hayalini kurduğum şeyin herhangi bir erkek olmadığın hatırladığımda aniden ayıldım.
O kişi Leo'ydu.
Zihnimin beni tekrar geçmişe bu kadar kolay geri götürmesi, son zamanlarda bunu çok sık yapması beni çileden çıkarıyordu. Bir şey söyleme fırsatı bulamadan Leo ayağa kalkıp dikkatle çatıya doğru ilerlemeye başladı.
"Ne yapıyorsun?"
Kaybolmadan önce omzunun üzerinden, "Hemen dönerim," diye seslendi.
Nefes verdim ve yalnız kaldığım süre uzadıkça gizlice içeri girmeyi düşünmeye başladım. Burada onunla olmak istemememden, kampüsteki herhangi bir kızla içeride takılabilecekken benimle burada olmasını sevmemden nefret ediyordum.
"Aptallık etme," diye kendimi azarladım. Çatıdan aşağıya indiğini, ellerinden destek alarak bana doğru geldiğini duyduğumda kazağını çıkarmak üzereydim.
Tam arkamı döndüğüm anda kocaman bir ceketi sırtıma sardı.
Sıradan bir ceket değildi.
Onun sporcu ceketiydi.
"Lafı açılmışken..." Clay kaşlarını bana doğru kaldırdı. "Yeni oda arkadaşınla aranızda ne haltlar dönüyor?"
Biramdan bir yudum alırken gösterdiğim soğukkanlılıkla kendimi bile şaşırttım. "Bu hafta beni öldürmeye çalışmadı, bu iyi bir şey."
"İkiniz de sanki en yakın dolabın içinde sevişmeye altmış saniye yad a daha az kalmış gibi görünüyorsunuz," dedi Zeke.
"Evet, tabi. Rahibe olmayı buna tercih eder," diye karşı çıktım.
Clay başını Zeke'e doğru eğdi. "Dikkat ettiysen kendisinin başka bir şeyi tercih edeceğini söylemedi."
"Onun da seni istediğini görmüyorsan körsün demektir," dedi Zeke. "Aranızdaki gerilim kopacak kadar sıkı, dostum."
"Beni küçümsediği için öyle," dedim içim burkularak.
***
"Tanrım, çok güzel kokuyorlar. Kazakların da öyle."
"Kazaklarımı mı giyiyorsun?"
İşaret parmağı yukarı bakacak şekilde yarganın altından bir elini uzattı. "Teknik olarak, giymem için önce sen bana bir tanesini verdin Yani, kurallara göre artık ne zaman istersem giyebilirim."
"Öyle mi?"
"Hı hı." Başını yukarı aşağı sertçe sallarken kendinden geçmesi an meselesiymiş gibi gözleri kapanıyordu.
"Bir kural kitabımız olduğunu fark etmemiştim."
Örtünün üzerinden bana baktı. "Var ama sen bütün kuralları çiğneyip duruyorsun."
"Nasıl yani?"
"Bana mum alıyorsun, ceketini veriyorsun." Elini bana doğru uzattı. "Neden bana öyle bakmak zorundasın?"
"Sadece dinliyorum."
"Hayır, orada hareketsiz dursan da görüyorum."
Yutkundum. "Ne görüyorsun?"
Mary bir süre beni izledikten sonra doğrulup ağırlığını avuç içlerine verdi. Örtü memelerinin kabarıklığını zar zor kapatarak meme uçlarını gözden gizliyordu. Uzun saçları o kabarıklığın üzerine ve çarşafa dökülüyordu. Gözleri ağırlaşmış, bakışları hafifçe sersemlemişti.
"Beni yiyip bitirebileceğini görüyorum," diye fısıldadı. "İzin verirsem tabi."
***
"Demek istediğim... ya o zamanlar birbirimiz için hazır değilsek? Ya biraz büyümem gerektiyse?" Duraksadım. "Belki seni henüz hak etmiyordum, evren de bunu biliyordu. Sonra, doğru zaman geldiğinde... seni sokağın tam karşısına getirdi."
Mary gülümsedi. "Leo Hernandez, kadere inanan biri mi?"
"Seni bana getiren şey kaderse, ben sadece inanan değil aynı zamanda tapan biriyim."
***
"Bana kendinden de bahsetmeni istiyorum. günlerinle gecelerini nasıl geçirdiğini, sokağın karşısındaki eve nasıl geldiğini, dükkanı nasıl bulduğunu, ailenin nasıl olduğunu, abini bilmek istiyorum. Kısacası seninle ilgili her şeyi öğrenmek istiyorum."
Mary rahatsız bir şekilde kıpırdandıktan sonra gözlerini sahaya çevirerek oturdu. "Benim hikayemin seninki kadar aydınlık olacağını sanmıyorum."
"O zaman izin ver seninle karanlıkta oturayım."
***
"Binlerce kez özür dilediğimi biliyorum ama... özür dilerim." Parmak eklemlerini öptüm. "Bana bir şans daha verdiğin için teşekkür ederim."
Bakışları yumuşarken başını salladı. "Hala korkmadığımı söylersem yalan olur."
"Sorun değil," dedim. "Her seferinde bir adım atacağım. Senin için burada olacağım. Sana korkacak hiçbir şeyin olmadığını kanıtlayacağım."
Seni seviyorum.
***
"Sana güvenmiştim."
Bu gerçeklik neredeyse ikimizi de paramparça edecekti. Dokunuşundan uzaklaşma ihtiyacıyla geriye çekildim.
"Beni incitmeyeceğine güvendim. Yapabileceğine söz vermiştin."
"Seni asla incitmem," dedi gürleyerek.
"Çoktan yaptın."
Burun delikleri genişledi, çenesi sıkıca kenetlenirken tıpkı benim gibi gözleri doldu. Hareket etmedi, bana tekrar dokunmaya ya da tartışmaya çalışmadı. Orada öylece durup onu affetmemi bekledi.
Yapamadım.
"Beni yalnız bırak, Leo." Sessizce yalvarırken bakışlarım onunkilerle buluştu. "Beni yalnız bırakmana ihtiyacım var."
Yutkundu. "Ya yapamazsam?"
"O zaman beni gerçekten hiç umursamadığını kanıtlamış olursun."
***
Bunun ona son sarılışım olabileceği düşüncesi kalbimi paramparça etti.
"Sana güvenmiyorum."
Bu sözler kızgın bir bıçak gibi içimden geçip beni ikiye böldü.
"Mary," diye tekrar denedim.
"Maçın var," dedi kollarını göğsünde birleştirerek. "Kendine odaklanmalısın, ben de kendime odaklanmalıyım. Bütün bunlar çok hızlı oldu. Bir gün kendim için yarattığım hayatın içindeydim, bana yaşattığın cehenneme rağmen hayatta kaldım. Ertesi gün, varlığından bile haberdar olmadığım bir cennetteydim. Senin olduğun, birlikte olduğumuz her şeye sarılmıştım."
Orada durmasını istedim. Bunun son olmasını istemedim ama burnunu çekip konuşmaya devam etti.
"Şimdi yine cehennemdeyim. Bu sefer daha derindeyim çünkü başımı gelenlere rağmen her zaman benim olan tek şeyi kaybettim."
***
"Ne istersen yaparım," diye söz verdim. "Gidiyorum. Sana biraz zaman vereceğim." Aramızdaki mesafeyi kapatıp tedirginlikle elimi uzattım. İrkilmeyince ellerimi saçlarının arasına daldırarak yüzünü kavradım ve bakışlarını kendime çevirdim. "Ama bizden vazgeçmeyeceğim."
Gözlerini kapattı. "Ya bunu yapmana ihtiyacım olursa?"
"O zaman seni hayal kırıklığına uğratırım." Bir an duraksadım. "Tekrar... Bunu yapamam, Stig. Ben... yapamam." Bu son kelime, içimden kopup gelerek istemsizce dudaklarımdan dökülen gerçeğin ilanıydı.
Bir an sonra duyduğum kahkaha mıydı, yoksa hıçkırık mıydı emin değildim. Dudaklarımı alnına bastırıp gözlerimi kapattım ve bunun bizim sonumuz olmaması için hayatım boyunca ettiğimden daha çok dua ettim.
"Seni seviyorum, Mary," dedim nefes nefese.
Ellerimin arasında hareketsiz kaldığında tekrar ona bakabilmek için hafifçe geri çekildim.
"Seni seviyorum," diye tekrarladım. "Her şeyi berbat etmiş olabilirim. Hatalar yapabilirim. Seni hayal kırıklığına uğratabilirim, birçok açıdan yetersiz kalabilirim ama seni seviyorum ve bu asla değişmeyecek."
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder
Kitap ya da yazı hakkındaki görüşünüzü bizimle paylaşın