Kitabın yorumu için tıklayınız!
"Türk bayrağından başka, kanı yere dökülüp de göklerde dalgalanan başka bir bayrak yoktur şu dünyada."
***
"Sen benim..." diyerek tekrar Bilge'ye çevirdi bakışlarını. "Boş cümlelerime en uygun olan kelimesin, Bilge." Elini altındaki eli yavaşça okşadı. "Her yere yazdım seni. Hiçbir yerde yanlış durmadın. Boşta kalan elini kalbinin üzerine attı. "En çok da buradaki boşluğa yazdım. En doğru cevap sen oldun. Yani ben, sana biraz yandırıyor gibiyim, Bilge." Bilge öylece bakarken beyninde mehter son kez vurdu davula. "Yani sen de yan demiyorum ama zahmet olmazsa sen de düşünür müsün, cümlelerine... Eklemeyi. Beni. Özne olarak."
***
"Gökçen..." diye mırıldandı.
"Murathan..." dedim hemen.
"Askeriyenin ortasında bana olmadık işler yaptırmak istemiyorsan sabit dur."
Güldüm.
"Gülme," dedi kulağıma doğru. "Dikkatimi dağıtıyorsun."
"Bu kadar çabuk dağılan bir dikkatle nasıl Bordo Bereli olmuş olabilirsin, Komutan Karakurt? Her konuda eğitimli olduğunuzu sanıyordum."
Saçlarımda hissediyordum nefesini. "Öyleyiz. Ama özel kuvvetlerin senin gülüşünden haberi yok."
İstemsizce gülmüştü Aybüke.
"Sen akıllanmazsın, Süleyman."
Gülen esmer çehreye derin bir tebessümle bakıyordu Süleyman. "Sen böyle gülersen..." dedi. "Ben bir ömür akıllanmam, Aybüke. Evimi barkımı ateşe veriyorsun. Akıl mı kalıyor?"
Gülüşü yavaşça soldu Aybüke'nin. Süleyman bunu ona ilk defa söylemiyordu ama o ilk defa ne söyleyeceğini bilemedi. Saçma bir dürtüyle bakışlarını kaçırdı. Keseri sıkıp tekrar taşların arasını eşelemeye başladı. "Sana da gülsek suç gülmesek suç..." diye mırıldandı.
Süleyman hiç beklemeden, "Her halin kabulüm," dediğinde, bakışlarını tekrar ona çevirme mecburiyeti hissetti. Her zamanki gibi Süleyman o bakmadan ona bakıyordu. Bakışları kesişti ve belki de ilk defa bu kadar uzun süre gözleri birbirlerinin gözlerinde kaldı.
"Her halim mi?" diye sordu Aybüke.
"Her halin."
"Ne yaşamış olursam olayım mı?"
Süleyman yine tereddüt etmedi.
"Ne yaşamış olursan ol."
***
"Yoruldun, Süleyman," diye mırıldandı. "Sen, beni severken yoruldun."
"Yorulmadım," dedi Süleyman hemen. "Ben senden yorulmam, Aybüke. Diyelim ki yoruldum, bir köşede dinlenip yine devam ederim sana."
Çekmedi bakışlarını Aybüke. Hafif ama üzücü bir nahiflikle boynu bükülmüştü.
"Beni bu kadar sevme. Altından kalkamam."
Kalbi göğüs kafesine şiddetle vuran Süleyman, ilk defa ona bu denli yaklaştığını hissediyordu. "Kalkma," dedi. Gözlerini gözlerinden ayırmadı. Aybüke ondaki kendisini görsün istedi. "Ben senden bir şey istemiyorum, Aybüke. Yanımda dur, bana gül, benimle konuş, bana kız, bağır, çağır, söv ama yeter ki hep yanımda dur. Ne elimi tut derim ne de başka bir şey. Başımı çevirdiğimde yanımda seni göreyim, yeter." Gülümsedi belli belirsiz. "Bir de seni sevmeme izin ver. Başka hiçbir şey istemem. Adım da atma bana. Öylece dur. Sessizce severim ben seni. Rahatsız etmem. Ruhun bile duymaz. Yeter ki beni geri itme, Aybüke."
***
"Küçükken..." diyen sesi mırıltı şeklindeydi. O bile zor duyuyordu. "Seni örnek alırdım hep. Sen Gökçen'e nasıl davranırsan ben de öyle yapmaya çalışırdım. Seni sevdiği gibi beni de sevsin diye..." Gülümsedi. "Sevdi." Gülüşü büyüdü. "Bunu yüzüne söylesem ağzıma yumruğunu sokardın büyük ihtimalle." Pet şişeyi yanına bırakıp bakışlarını mezarlığın ortasında zarifçe dikilen nergis çiçeğine çevirdi.
Sevgiyi soğuk toprak altına bıraksan dahi kalpte sıcak kalacağını en iyi o bilirdi. Elini soğuk toprağa bastırıp avuçladı. Söyleyecek çok şey vardı belki ama öylece bakmaktan başka bir şey yapamadı. "Emanetin emanetimdir," diyebildi sadece. "Uğruna can verdiğin vatanın da canından çok sevdiğin kızın da."
***
Barbaros'un yanından geçerken kolundan kavrayan el onu durdurdu. Kim olduğunu biliyordu. Ama hissettiği utanç çok büyüktü. Yüzünü yerden kaldırmaya pek niyeti yoktu.
"Bırak," diye mırıldandı sadece.
Barbaros tam dibinde, bakışlarını yerden kaldırmayan Bilge'nin saçlarına bile hayran hayran bakarken, "Ben bıraktım," dedi. Tuttuğu kolu bıraktı. "Yanıma elen sensin," diye tamamladı cümlesini.
"Geldim çünkü..." diye aniden yükselip bakışlarını yerden kaldırdı Bilge. Ama yüzüne hayran hayran bakan gözleri görmeyi beklemiyordu. Cümlenin gerisini unuttu. Bakakaldı öylece.
"Geldin çünkü..." dedi Barbaros sözün gerisini beklediğini belirtircesine.
Hiçbir erkeğin gözlerine bakmadığı kadar uzun baktı Barbaros'un gözlerine. "Geldim çünkü..." diye tekrarladı. "Sen gelmedin."
***
"Asker sevmek kolay değil, Duru. Bilirsin. Oturup sana bunu anlatacak değilim. Biz hep namlunun ucundayız. Ölüm, diğer insanlara üç adımsa bize nefesimiz kadar yakın. Herkes kaldıramıyor bunu."
***
"Bütün bunların sebebi sensin!" derken işaret parmağımı göğsüne bastırdım. "Aynen dediğin gibi. Soldum. Eridim. Öldüm. Bunun sorumlusu sensin." Bakışlarındaki acı büyüdü. Günlerdir kafasında dönen şeyler bunlar olmalıydı. Sesli dile getirmek canını yakmıştı. Peki, benim yanan canım ne olacak? "O yüzden sorumluluk alacaksın!" dedim az önceki sakinliğin aksine hafifçe yükselerek. Gözlerini kapattı anında. Yine bakamadı yüzüme. Nefret ediyordum bunu yapmasından. Ne zaman kendini benden saklamak istese bunu yapıyordu. Yoktu öyle bir dünya! Hızla, tek elle çenesini kavradım. "Yüzüme bak!" diye soludum öfkeyle. Baktı ama bu hamleyi de beklemiyor olmalıydı ki şaşkındı. "Bütün bunların sorumlusu madem sensin, o zaman yanımda duracaksın!" derken elimi sıkıca kavradığım çenesinden çektim. "En başında sana ne dedim ben? Beni bırak, dedim. Bırak da gideyim, dedim. Uzak dur benden, dedim. Sen ne yaptın? Durmadın. Bırakmadın. Bu saatten sonra da kaçma gibi bir lüksün yok. Yine bırakamazsın!"
***
"Sakince anlat şimdi. Ne duydun?"
İadem seğirdi. "Timur söyledi," diye mırıldanırken sinirden nefes nefese kalmıştım. "Tayinini istemişsin."
Hafifçe gözlerini devirir gibi oldu.
"Saçmalamış. Yok öyle bir şey."
Kafa mı buluyordu benimle? Hoş değildi. Kafam zaten yeterince güzeldi. "Yalan söylüyorsun!" diye soludum.
"Neden bunu yapayım?"
"Korkaksın!"
"Korkağım, evet," derken sesi artık elle tutulur bir şekilde yorgundu. "Konu sensen ben her şeyden korkarım, Gökçen. Seni kaybetmekten korkarım. Sana zarar vermekten korkarım. Canını yakmaktan korkarım. Koruyamamaktan korkarım. O kadar güçlü değilim ben," derken sesi gerçekten güçsüzdü. "Senin canını yakacak her şeyden ben köpek gibi korkarım. Bütün dünyaya kafa tutarım. Savaşırım. Devlet korur, ülke yaşatırım. Ama ben bir tek seni yaşatamamaktan korkarım, Gökçen."
İçimden bir parça çok yükseklerden boşluğa düşüverdi sanki. Tek bir sözüyle yine alıyordu bütün öfkemi. Son kalan öfke kırıntıma tutunarak, "Asıl gidersen yaşayamam," dedim tek çırpıda. "Bunu anlamayacak kadar salak mısın sen? Bana bunu yapıp durmaktan vazgeç artık. Ben de gidemem hiçbir yere. Sen de gidemezsin! Bunu o aklına sok!"
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder
Kitap ya da yazı hakkındaki görüşünüzü bizimle paylaşın