Haplarla, alkolle ve dövüşerek susturmaya çalıştığım kafamdaki daimi sesler bile susmuştu. İşte o anda, bu sessizliğin içinde bir şey hissettim; uzaklaştırmaya çalıştığım o yoğun yalnızlığı. Her gün daha fazla kızla doldurmaya çalıştığım kalbimdeki boşluk dipsiz bir kanyona dönüşmüştü. Artık uçurumun kenarında durmuş, aşağıya, sonsuz derinliğe akmıyordum. O boşluğun bizzat içindeydim ve sonsuz karanlığa doğru serbest düşüşe geçmiştim.
*****
O yalnızlık çekiyorsa ben de çekiyordum. Annem öldüğünden beri yalnızdım ben. Ailem beni dahil etmedikleri kabilelere bölündüğünden beri acı çekiyordum. İçten içe ölürken yüzümdeki gülümsemeyi korumaya çalışıyordum çünkü o soğuk karanlık, kilit altında tutmaya çalıştığım sandıktan çıkarsa sonumun annem gibi olacağından korkuyordum.
*****
Yorgun, bitkin ve isterik haldeyken her şey komik gelebiliyordu.
Easton yüzünde geniş bir gülümsemeyle, "Bu sesi seviyorum," dedi.
"Hangi sesi?"
"Kahkahanı. Dünyadaki en iyi ses."
Gözlerimi devirdim. "Çok daha iyi sesler olduğuna fazlasıyla eminim. Mesela... şey.." Bir örnek bulmakta zorlandım.
Easton atladı. "Hah! Gördün mü! Sen bile hem fikirsin - Hartley Wright'ın kahkahası, dünyadaki en en iyi ses."
Bu yalnızca aniden gülmeme neden oldu, bunu duyunca onun gülümsemesi de büyüdü. Sonra bir bakmışız ki orada öylece oturmuş, arada bir ağzımdan kaçan kıkırtılar eşliğinde aptallar gibi gülümsüyoruz. Easton'ın gücüne inanamıyordum.
*****
"Olayları hatırlamıyorum ama duyguları hatırlıyorum. Ne zaman Kyle'la yan yana gelsek garip bir yabancılık hissediyordum. Felicity ise bende korku uyandırıyordu. Tıpkı babam gibi. Seni düşündüğümdeyse garip bir sıcaklık hissediyordum. Geçmişimin kilitli olduğunu düşündüğüm kara kutuyu açmaya çalıştığımda içimde bir hissizlik vardı. Sanki etrafta kimselerin olmadığı bir ölün ortasında duruyordum, sanki orada hiçbir zaman kimsecikler olmamıştı. Nefesim tükenene kadar bağırıyordum ama kimse cevap vermiyordu. Yankı bile duyulmuyordu. Sanki bütün sesler yutulmuş gibiydi. Geçmişi düşündüğümde hatırladığım şey bu yalnızlık işte. Senin de bunları yaşamanı istemiyorum."
"Peki ya sen? Sen kendin için ne istiyorsun?"
Tanrım, neden bana böyle zor sorular soruyordu? "Geldiğimiz noktada, senin için istediklerimle kendim için istediklerim çatışıyor."
*****
Çenemi yukarıya kaldırdı. "Ben sana bakacağım. Babam da öyle. Seni ortada bırakmaz. Sen artık bir Royal'sın."
Bu yeminini bir öpücükle tasdikledi.
Bir Royal olmam soyadımın Easton'ınkiyle aynı olacağı, onlarla aynı çatı altında yaşayacağım ya da üniformamda Astor Park Hazırlık rozeti taşıyacağım anlamına gelmiyordu. Bu sadece bana kucak açan bir aile ve beni seven bir çocuk olduğu anlamına geliyordu. Bunu kabul ediyorsam o zaman ben bir Royal'dım.
Bu seriye olan ilgim sayende bayağı arttı abla. :)
YanıtlaSilMayıs ayında ben de başlamayı planlıyorum. <3
Kesinlikle başlamalısın kuzum seversin bence, ben çok seviyorum 🥰
Sil