*****
"İnsanlar her zaman çılgın takipçiler tarafından öldürülür."
Dürüstlüğüm onu susturdu.
"Addie, bebeğim, korktuğun için akıllısın. Çok zekisin. Ama neden sahte bir şeye aşık olmanı isteyeyim ki?"
Homurdandı. "Gerçekten sana aşık olacağımı mı düşünüyorsun?"
"Olmayacakmışsın gibi mi davranacaksın? O kitapçıda sana yaklaşıp dışarı çıkmayı teklif etseydim, yüzüne karşı yalan söylerken seni baştan çıkarıp büyüler, sahte sahte gülümseyerek sana bir kraliçe gibi davranırdım. Gerçekten istediğin bu mu?"
Sessizlik tekrar aramızda belirdi. Hayır diyemiyordu, bunun farkındaydı.
"Neden sadece nazik olup beni takip etmekten vazgeçmiyorsun?"
"Çünkü o zaman kendime karşı dürüst olmazdım küçük fare. Seni korkutmayı seviyorum. Benden kaçmaya çalışmanı seviyorum. Kaç ve kovala. Kedi ve fare oyunu. Buna gerçekten bayılıyorum. Sanırım senin de böyle bir yanın var."
*****
Yavaşça, ağzı tam kulağıma gelene kadar eğilirken gözlerini üzerimden hiç ayırmadı.
"Aynalı evi neden sevdiğimi bilmek ister misin?" diye mırıldandı kulağıma. Sinir uçlarımda kıvılcımlar çakıyordu. Sesi karanlık vaatler ve tehlikeli başlangıçlar doluydu.
Güçlükle yutkundum. "Neden?" diye fısıldadım.
"Etrafına bak," dedi yumuşak bir sesle. Tereddüt ederek gözlerimi ondan ayırdım ve bakışlarımı aynaların üzerinde gezdirdim.
"Şu anda gördüğün şey benim her gün gördüğüm şey. Ne kadar uzağa koşsam da, senden kaçmaya çalışsa da gittiğim her yerde sen varsın. Sen gördüğüm her şeysin. Sana aşık olmak aynalarla dolu bir eve hapsolmak gibi küçük fare. Kendimi hiç senin içinde bu kadar kaybolmuşken hissettiğim kadar evimde hissetmemiştim."
Nefesim kesilerek gözlerimi ona çevirdim.
"Aşk" kelimesi ağzından çıktığı anda kalbim aniden çarpıp düştü. Öyle doğal bir şekilde söylenmişti ki bunun bir itiraf olup olmadığından emin değildim.
"Aşkın ne olduğunu bildiğini sanmıyorum," diye fısıldadım.
Zevk içinde homurdandı. "Kimsenin bildiğini sanmıyorum bebeğim. Aşk bir muamma ve biri bunu her söylediğinde yeniden tanımlanıyor."
*****
"Şu anda ne hissediyorsun?" diye sordu usulca.
Nefesim hızlandı. "Sınırlandırılmış gibi."
"Hapsolmuş gibi mi?" diye cevap verdi. Ağzım gerildi çünkü bir taraftan evet demek isterken, içimdeki gerçek his bunu istemiyordu.
Güvende hissediyordum.
Korunmuş.
Değerli.
"Bir gün bir hapishanede mahsur kalmadığını anlayacaksın," diye homurdandı. "Sen, benim tanrın olduğum kilisemdesin ve benim dengimsin. Ben bir hapishane değilim küçük fare, senin mabedinim."
Ağzım kurudu. Dilimin ucuyla alt dudağımı ıslattım ve dudaklarında gezindim. Hafif bir temastı ama bir kıvılcımı alevlendirmeye yeterdi. "Bu beni bir tanrıça mı yapıyor?" diye sorduğumda karşılık olarak göğsümden bir hırıltı yükseldi.
Beni şehvetle yakınına çekti, dudakları hafifçe dudaklarıma değiyordu. "Bebeğim, bu boktan krallığı sen yönetiyorsun, ben de sana seve seve boyun eğeceğim."
İlgi çekici alıntılar seçmişsin İnci abla, kitabı daha da merak etmeye başladım. :)
YanıtlaSilKitap genelde ilgi çekici ama aşırılıkları olduğunu da söylemeliyim o yüzden okurken her şeye hazırlıklı olmak lazım 🙈 eğer okumayı planlıyorsan aşırılıklara hazırlıklı ol 🙈
Sil