Kitabın yorumu için tıklayınız!
Kurulan hayalleri soldurmakta zamanın üstüne yoktu.
*****
Bana yemin etmişti. Geri dönecekti.
Ne var ki, kalbim gerçeği biliyordu. Belki nedeni ikiz olmamızdı. Belki de tıpkı babam gibi onun da bir avcı olmasıydı. Belki de kendimi bildim bileli Avcı Mezrası'nda yaşadığımdan ölümün havaya bile işlemiş olduğunun bilincinde olmamdandı.
Döneceğine yemin etmiş olsa da...
Yalan söylüyordu.
*****
"Seninle ne yapacağım ben?"
"Sonsuza dek seveceksin?" Dudaklarım kendi başın hareket ediyordu.
"Dikkatli ol yoksa öyle yaparım."
"Dökülen bunca kanın, tüm bu ölümlerin sorumlusu hiçbirimiz değiliz. Ancak bedelini biz ödüyoruz."
*****
"Söylesene..." Geri çekilip dikkatini yeniden zırhlara çevirdiğinde havadaki gerilim kayboldu. "Geçmiş Kanlı Ayların ardından avcılarınız düşen vampirlerimiz için ne yaptı?"
Onlara dair bilgi edinme sırası artık bendeydi. "Onları güneşin altında yanmaya bıraktık."
"Ah, elbette, düzgün bir cenaze onların neyine," dedi yüzünü buruşturarak.
"Canavarlara cenaze düzenlemeyiz."
"Bana baktığında bir canavar mı görüyorsun?"
*****
Beni pür dikkat dinleyip en sonunda, "Çok garip," dedi.
"Garip olan ne?"
"Bizi lanetleyen kendi halkın olmasına rağmen... kendini kapana kısılmış görmen." Ellerini sanki yalvarır gibi açarak bana doğru bir adım attı. "Durum insanlar için de bu kadar kötüyse, avcılar neden bizi özgür bırakmıyor?"
"Vanpirler gidip dünyanın geri kalanına da saldırabilsin diye mi?" Kılıcı ocağa daldırdım.
"Dünyanın geri kalanına mı? Sizin dünyanızla hiçbir ilgimiz olsun istemiyoruz, mesele de bu ya. Hayatlarımızı burada, Ortadiyar'da, ait olduğumuz yerde sürdürmek istiyoruz."
*****
"Sizin türünüze savaş açacak kadar güçlü değiliz ve insanlarla olan tarihimizin en karanlık zamanlarında bile asla böyle bir niyetimiz olmadı. Sadece hayatta kalmak ve bu kabusa son vermek istiyoruz."
"Ventos da vanpirlerin savaş istemediğini biliyor mu?"
"Şövalyelerimin hepsinin kendi fikirleri olduğunu biliyorum ama ben onların lorduyum ve nihai kararları ben veririm." Gözlerini odanın köşesine dikip benim göremediğim bir şeye baktı. "Seni öldürmemenin ya da seninle işbirliği yapmanın bizi zayıf gösterip göstermediği umurumda değil. Gelecek vanpir nesillerinin, bizi ve atalarımızı acımasızca avlayan insanları yok etmediğim için adımı lanetleyip lanetlememesi de öyle. Üzerimizdeki lanet yüzünden intikam peşinde koşmadığım ve avcıları cezalandırmadığım için beni bir hain olarak görmelerini de önemsemiyorum. Ben barış istiyorum. Bu uzun geceyi sona erdirmek istiyorum. Başka kimsenin gözlerini bu çürümüş dünyaya açmak zorunda kalmadığından emin olmak istiyorum."
*****
Ruvan uzanıp bir tutam saç kulağımın arkasına sıkıştırdı. "Umutla uykuya dalıp gözlerini açtığında dünyanın altüst olduğunu gömenin nasıl bir şey olduğunu anlayamazsın."
"Ama umutsuz bir dünyaya gözlerini açmanın ne demek olduğunu bilirim."
*****
"Bana karşı iyi olmanı hiç istemedim," diye tısladım sıktığım dişlerimin arasından. "Benden nefret etmeni istedim. Hala da öyle istiyorum."
"Ama etmiyorum." Burnunu benimkine sürttü. Dudaklarımız neredeyse birbirine değiyordu. Dokunuşu altında neredeyse alev alacaktım. "Ve bu, bunu -seni- daha da çok istememe neden oluyor."
"O zaman artık dayanamayana kadar birbirimizden nefret edelim." Gözlerimi onunkilere kenetledim. Bu paramparça olmamızdan önceki son anımızdı. Kendi başımıza aldığımız son nefesti. "Birbirimizden öyle çok nefret edelim ki birbirimizi istediğimiz için kendimizi affedelim."
"Her bir zerrem buna evet diyor. Ama ilgi çekici Demirci Bakire'mden nefret etmem söz konusu bile olamaz," diye fısıldadı, gözleri dudaklarıma kayarken. "Bunu yapmak istemiyorum. Senden nefret etmemi gerektirecek her nedeni kabullendim ve artık onları arkamda bırakacağım. Senin uğruna hepsinden vazgeçiyorum."
*****
"Öp beni."
"Vampir Lordu'na bir kez daha emi veriyorsun."
"Peki bu konuda ne yapacaksın?" Sözcükler cilveli, şehvetli ve dudaklarımdaki hafif bir sırıtışla çıktı ağzımdan.
"Emrine uyup seni öpeceğim."
*****
"Senin uğruna halkımın kaderini mühürlemiş olabilirim."
"Mühürlemedin," dedim onu rahatlatmaya çalışarak.
"Ama yaptığım şey tam olarak bu olabilir. Buna rağmen gözümü bile kırpmadım." Ruvan bir kez daha bana yaklaştı. "Seninle yapmış olduğum şey, yaptığım şey, sevdiğim her şeyin sonu olabilir."
"Neredeyse hiçbir şey yapmadık." Kendime ısrarla bunun doğru olduğunu söyledim.
"'Neredeyse hiçbir şey yapmadıysak' nasıl oldu da her şeyim haline geldin?"
*****
"Senin için bir hiç olabileceğimi söylerken beni ne kadar umursayabilirsin ki?" Sözlerini yüksek sesle tekrarlayarak beni ne kadar derinden yaraladıklarını tam anlamıyla itiraf etmiştim. Bana duyduğu sevgiyi böle kolayca kenara atabiliyorsa, bu hislerin ne kadarı gerçekti ki?
"Bana gerçekten inandın mı?" Elini yavaşça kaldırıp işaret parmağını uzattı. Parmak eklemleriyle yanağımı okşarken parmak ucuna boynumda gezdirdi. "Ne zaman birbirimiz için bi 'hiç' olduk? Sen hissettiğim ilk anda beri... seni kendimin yapmayı kafama koymuştum. Seni tanıyana dek hiçbir şeyin beni asla tatmin etmeyeceğini o andan beri biliyordum."
"Beni öldürene dek."
"Tadına bakana, seninle konuşana dek. Sana sahip olana dek."
*****
"Beni nasıl bu kadar iyi tanıyorsun?" Şaşkınlıkla kızgınlık arasında bir şeyler hissediyordum. Ancak hepsinin üzerinde bundan mutluydum. Birinin beni gerçekten görmesi rahatlatıcıydı.
"Tanıyor muyum?" Yüzüne tembel bir sırıtış takınmaya cüret etse de gözleri hala mesafeliydi. Bu altın renkli derinliklerin bir yerinde neredeyse hüzne benzeyen özlemle karışık bir duygu vardı. "Geleceğini kendi ellerinle inşa edeceksin. Eğer içinde bana da yer varsa, tüm hayallerin için mücadele ederken her adımında yanında olup sana yardım edeceğim. Öte yandan başka biri için yaratıldığına karar verirsen, bunu yapmak ne kadar acı verici olursa olsun, yolundan çekileceğim."
"Ne zaman istediğim şeyi bildiğimi düşünsem kendimden şüphe ediyorum." İstediğim her şey olabilir, canım ne isterse onu yapabilirdim. Ve bu sonsuz olasılığın içimde yaratığı dehşetten bir türlü kurtulamıyordum. "Önümdeki onca seçenek beni bunaltıyor ve yanlış şeyi seçmekten korkuyorum."
"Yanlış şeyi seçmeyeceksin."
"Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?"
"Çünkü bu güce hep sahiptin bu başından beri kanında vardı."
*****
"Avcının biri Kanlı Ay gecesinde beni neredeyse öldürüyordu. Ve bunun için onu nasıl da öldürmek istedim bilemezsin." Dudağımı ısırdım, gözleri hiç vakit kaybetmeden hareketime takıldı. "Bunu o gece yapabilirdim. Beni bunu yapmaktan alıkoyan tek şey görevimdi. Düşündüm ki, Bu kadın bir canavar olsa da hayatta olması daha çok işime yarar."
İkimiz de o ilk gecelerde birbirimize baktığımızda karışımızda bir canavar görmüştük. Bazı açılardan haklıydık da. Fakat birçoğunda yanılmıştık.
"Daha sonra avımın canavar olmadığını bana zorla öğretti. O bir canavar değildi, etten, kandan ve ateşten bir kadındı. Tadı ateş ve tarçın gibi olan, kanı büyük bir amacın fısıltılarını taşıyan bir kadın." Ruvan beni hafifçe yakınına çekti. "İçimde ona karşı bir aşk filizlenecek kadar yakından tanıdığım bir kadın."
"Peki ya şimdi?" diye fısıldadım.
"Şimdi duygularımın karşılıklı olup olmadığını - hangi yüzün benim gerçek yüzüm olduğunu düşündüğünü - öğrenmeyi bekliyorum. Onun gözünde bir canavar mıyım yoksa bir adam mı?"
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder
Kitap ya da yazı hakkındaki görüşünüzü bizimle paylaşın