Kitabın yorumu için tıklayınız!
"Ama beni..." gözleri çabucak gözlerime döndü, "...sevdiğini söyledin."
"Seviyorum. Ama her günümün nasıl geçtiğini sorduğun için seviyorum. Bir de sana söylediğim her şeyi hatırladığın için. Ayrıca dikkatlisin. En sevdiğim losyonumun kokusu bildiğin için en sevdiğim çiçeği de biliyorsun. Pek çok kez üstümden çıkardığın için kaç beden kıyafet giydiğimi biliyorsun. Filmin en acıklı sahnesinde ben ağlamaya başlamadan beş saniye önce kağıt mendil uzatıyorsun ama bana asla bakmıyorsun. Sadece... biliyorsun."
Griffin omuz silkti, o kadar istekli bakıyordu ki sırtımdan bir ürperti geçti. "Çünkü..." Alt dudağını ısırdı.
"Söylemek istediğim de bu işte." Sırıtarak ona doğru eğilip beni bir gülümsemeyle ödüllendirene kadar dudaklarımı dudaklarına sürttüm.
"Çünkü seni seviyorum."
*****
"Senin yanında kendimi güvende hissediyorum," diye mırıldandım ama sesim daha çok fiziksel zevkle duygusal acı arasında kalmış bir inilti halinde çıkmıştı. Kendimi güvende hissetmeye duyduğum bu güçlü gereksinim can sıkıcıydı. Anlam veremiyordum.
"Güvendesin," dedi Griffin kulağımın altına öpücükler kondururken.
"Ben de aidiyet duygusu uyandırıyorsun." Soluklarım kalbimin atışına yetişmeye çalışıyordu.
"Sen bana aitsin." Beni bırakmadan garaj kapısına yürüdü, ışığı söndürüp kapıyı kapattı.
Zihnimin gitmeyi en çok sevdiği yerdi Griffin. Onu -bizi- düşündüğüm zaman kendimi deli gibi hissetmiyordum. Belki de hissetmeliydim çünkü ikimiz de gençtik ve hem hayat hem de aşk konusunda tecrübesizdik. Ama yaşımızı ya da birlikte olduğumuz ayları ifade eden sayıları düşünmek istemiyorum.
Fırtınanın öcüsü olan ilk şiddetli rüzgar dalgası gibi hızla kapıdan içeri daldık.
"Bana değerliymişsin gibi hissettiriyorsun," diye fısıldadım tam dudakları benimkilerle birleşecekken.
Griffin'in evi benim dairemden daha büyüktü ama sadece bir oda fazlası vardı. İki odaya da gitmedik. Beni kanepeye bırakıp tişörtünü çıkardı.
"Benim için çok değerlisin. Hatta hayatımdaki en değerli şeysin."
Arabayı dolduran kahkaha sesini duyunca Daisy yanımdaymış gibi, Jenna hiç ölmemiş gibi, Tanrı'nın bana garezi yokmuş gibi hissettim. Bu kahkahayı şişeleyip hayatıma böyle neler olduğunu düşündüğüm gecelere saklamak istedim. Bu... bu duygu en kötü zamanlarda sinsice ortaya çıkan kendime acıma krizlerinin ilacaydı, Morgan benden biberon almayı reddettiğinde ya da ağlamayı bir türlü kesmeyip annesini istediğini düşünmeme yol açtığında olduğu gibi. Bu beni kahrediyordu.
*****
"Arkadaşını özlüyorsun."
Başımı salladım.
"Kendini özlüyorsun."
Başımı kaldırıp ona baktım. Hazel kederle gülümsedi. "Hayatımızdaki insanlar varlığımıza renk katar. Sevdiğimiz zaman kalbimizin bir parçasının -ruhumuzun bir parçasının- başka birinin içinde yaşamasına izin vermiş oluruz. Onun mutluluğu bizim mutluluğumuz olur. Kederi bizim kederimiz. Öldüğü zaman... o parçamız da onunla ölür."
"Swayze'de Morgan'ı bulabilirsem Morgan'la ölen parçamı da bulabilir miyim?"
Hazel yumuşak, sevimli bir gülüşle başını iki yana salladı. "Ne güzel olurdu, değil mi? Maalesef buna yanıt veremem."
*****
"Profesörün zihnini okuyabiliyorsun... ya da geçmişini görebiliyorsun. Her ne ise... diyorum ki seni bu strese sokan ortama saplanıp kalmandan hayır gelmez. Çare onunla ve Morgan'la daha fazla zaman geçirmen değil. Bir hayatın var, kullanılmayı bekleyen bir diploman ve hayatının geri kalanını seninle geçirmek isteyen bir sevgilin var."
Yaşlar gözlerimi yakıyordu. Geleceğimin -hayallerimin- elimi uzatsam tutacakmışım gibi önüme serilmesinden hoşlanmıyordum. Elimi uzatıp tutamazdım. Kafamın içinde olup bitenlerden bu kadar basit değildi, boş vermek yerine bu işi çözemezsem bir yalanı yaşıyor olacaktım.
"Bana evlenme mi teklif ediyorsun?" Akmaya başlamadan gözümdeki yaşları sildim.
Griffin arkasına yaslandı, ellerini başının arkasında birleştirip bana güneşi yakıcılığıyla baktı. "Teklif değildi. Bazen hödüğün teki olabilirim ama dikkat dağıtmak ya da bir tartışmayı kazanmak için evlenme teklifini kullanacak bir adam değilim. Sadece seni hiçbir erkeğin sevemeyeceği kadar sevdiğimi söylemek istedim. Mutluluğun benim için önemli. Ne var ki şuanda hiç de mutlu görünmüyorsun. Öğretmenlik işini kabul ettiğinde mutluydun. Profesörle karşılaşmadan önce mutluydun."
*****
"Selam..." Cılız sesim ilk kez futbol takımının kaptanıyla konuşan kendine güvensiz kitap manyağı gibi çıkıyordu. "Meyve aranjmanını aldın mı?"
"Onu komşuma verdim."
İrkildim ama Griffin'in yüzü bir parça olsun yumuşamadı.
"Neden buradasın?"
"Cuma günü için annenle babandan özür dilemek istedim."
Bir çizgiyi aşmışım gibi hafifçe gözlerini kıstı. "Öyle mi? Seni bağışladılar mı?"
"Evet," dedim sıfır kendime güvenle.
"Ne mutlu sana." Yanımdan çekip gitti.
Cesaretimi toplamak için derin bir nefes alıp döndüm. "Beni senin bağışlamanı istiyorum."
Durdu, sırtı hala bana dönüktü.
"Doğum günümü, Noel'i ve... sevgililer gününü es geçmeye ne dersin? Tek kelime etmem çünkü özel günlerde beni kutlamamanı hak ettim. Ama diğer bütün günler hala... birlikte olacağız."
Griff derin bir iç geçirdi. Bu teslim olduğunu işareti olsun diye dua ettim.
"Oynayacak başka birini bulmaya ne dersin?"
*****
Güçlükle yutkundum. "Bir doğum günü yüzünden. Tek bir gün yüzünden."
"Mesele doğum günüm değildi."
Kalbim duruverdi. Ne beklediğimi bilmiyordum ama kesinlikle bu değildi.
Bana zarar vermez. Kendime bu çok önemli gerçeği hatırlatıp duruyordum; çünkü Griffin vücudundaki bütün kasla gerilmiş ve her an her şeyi -muhtemelen beni- ikiye bölebilirmiş gibi titreyerek tepemde bir canavar gibi dikiliyordu.
"Dünya senin etrafında dönüyormuş gibi beni bir hafta boyunca başından savdın. İşte terfi ettim. Haberin var mı? Hayır. Çünkü bana ayıracak zamanın yoktu. Cuma günü sadece lanet olası bir doğum günü pastasının kremasıydı. Yani 'içime ne kaçtı da gıcıklaşmıştım' bilmek istiyorsan... senin yüzünden."
*****
"Beni bağışlıyor musun?"
Griffin dudaklarını birbirine bastırarak başını iki yana salladı. "Mesele bu değil. Seni bağışlıyorum. Sadece bir an tereddütte düştüm. Birlikte yaşamayı teklif etmek istediğim kız sen değildin. Bütün hafta boyunca özlediğim kız sen değildin. Seni başka bir erkeğin geçmişine kaptırıyormuşum gibi hissettim. Acı çektiğini görmek ve seni bu durumdan kurtarmak için ne yapmam gerektiğini bilememek korkunç bir duyguydu."
"Bir şey yapman gerekmiyor. Sadece bu işi kendi başıma çözmeye çalışırken elimi tutmana ihtiyacım var."
Griffin hafifçe doğruldu, kucağından kayıp kanepenin minderine oturdum.
"Sana ulaşamazken elini nasıl tutabilirim? Söylemeye çalıştığım bu. Cum günü boktan bir hafta geçirdiğin için tepkini benden uzat durarak gösterdiğini fark ettim. Onu güvende hissettirdiğini söyleyen kıza ne oldu? Zor bir günün ardından kendini kollarıma atan ve tek bir sarılmanın bütün sorunları unutturduğunu söyleyen kıza ne oldu?"
Aşk insanın canını yakıyordu. "Galiba ben böyle bakmadım. Sen benim en büyük desteğim oldun. Hala da öylesin."
"Sen de benim en büyük zaafımsın çünkü sana savunmasız yönümü açıyorum." Elimi tutup göğsüne bastırdı.
*****
"Bazı şeyleri kurcalamamak daha iyidir. Ben bunu acı bir şekilde öğrendim. Merakım ve daha fazlasını keşfetme arzum gereksiz acılara neden oldu. Eskiden bilim adamları yeni keşifler yapabilmek için bedenlerini, bazen de hayatlarını feda ederlermiş. Ben zihnimi, ruh sağlığımı feda ettim çünkü daha fazlasını bilme iteğim kendimi koruma içgüdüm baskın geldi."
"Yani hipnoz işe yaramaz mı?"
"Onu demedim. Bir alet kimin kullandığına bağlı olarak yaratabilir de yok edebilir de. Ama senden bahsetmiyoruz. Çocukluk arkadaşın olduğundan bihaber bir genç kızdan bahsediyoruz. Bunun farkına varıp daha derine inmek isterse hipnoza karar verecek olan da odur, sen değilsin."
"Kararı bu olursa onu hipnoz eder misin? Senden bunu yapmanı isterse?"
"Bunu konuşmak gereksiz genç adam."
"Neden öyle diyorsun?"
"Bence hipnotize edilmeden bağlantıyı kurması pek olası değil, bu da başka birinin onu hipnoza ikna etmesi gerektiği anlamına geliyor."
"Ya bu başka biri onu ikna ederse?"
Hazel ellerini ovuşturarak gözlerini hafifçe kıstı. "Sana kendi isteğiyle anlattıklarının tadını çıkar. Daha önce de söyledim, o senin arkadaşın değil, tıpkı kızının size ne kadar benzerse benzesin sen ya da annesi olmadığı gibi."
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder
Kitap ya da yazı hakkındaki görüşünüzü bizimle paylaşın