Kitabın yorumu için tıklayınız!
"Sen varlığına şahit olduğun bir şeyin acısını çektin. Ben varlığını, yok olduğunda öğrendiğim halde acısını çektim Yokluğunu öğrendiğimin hissiz parmak uçlarını öpmek bana kalandı. Hangimiz daha kardayız?" Kar zarar hesabı güdecek bir durumuz olmadığı için Hevybanu da gütmedi. İçine girdiğimiz hesaplardan çıkabilmemizin ihtimali de zaten yoktu. Yine de haber dair vermeden, bir yabancı gibi gidecek olmasını sindiremiyordum. Sonuna geldiğim sigaramı balkondan dışarı atıp, "Ayrılmak istiyorum, deseydin anlardım," diyerek, bedenimi kendisine döndürdüm. "Beklediğim bir şey olduğu için dönünce 'Kalplerimize bakarız' dememiştim..." Dudak büktüm çocukça. "Bu senden beklemediğim bir şeydi. Çünkü bu ilişkinin yapı taşı sendin ve ben, kendimden çok sana güveniyordum. " Aklıma gecenin izleri düşünce, kursağımda bırakılan hevesime, sevincime karşılık sinirli bir gülümsemeyle baş savurdum. "Yine de, akşam 'Evlensene benimle' derken sana bir çare, umarım iyi eğlenmişsindir benimle..."
"Alp Aslan" deyince, elimde bavulla duraksadım ama yüzümü kendisine dönmedim. "Ben, seninle her yerde yaşarım..." Bir çocuk sevinciyle kendisine dönme isteğim olsa da başladığı cümlesini etkim altında kalmadan bitirsin istedim. "Ama sen beni sensiz bırakıyorsun..." İçimdeki çocuk boşa sevinmişti. Ona uyup sevinçle dönerek küçük düşmediğim içinse mutlu oldum. "Bana sensiz yaşamak için yollar aramaktan başka çare de bırakmıyorsun..."
"Bırak, sahipsiz olmadığının farkına varsın biraz..." Benliğimi kolunun altına doğru çekince, göğsüne sokuldum. Eliyle omuz başımı okşarken "Karşındaki istediği kadar sevsin..." diye mırıldanınca dikkat kesildim. "Yine de yalnız olduğunu kimseye göstermeyeceksin, Jülide... İnsanoğluna ne zaaflarından bahsedeceksin ne yaralarından ne de yalnızlığından. Unutma, insanı hep, en sevdikleri yaralar çünkü bıçağı nereye vuracağını en iyi sevdikleri bilir..."
"Şimdi ne olacak?"
Alp Aslan tok bir kahkaha atarken, dayanamayıp kendisine bir sigara yaktı. "Emir eriyim, kızım ben," dedi duygusuz bir şekilde. "Emirleri ben vermiyorum. Sürerler, giderim. Yetki mercisi ben değilim." Başını iki yana sallarken, içine çektiği sigara dumanıyla yanakları içe doğru çöktü. "Vereceğiz baban kaydı, o da 'Ooo damat, belasıyla geldi ama ben adam kayırmam,' deyip varımı yoğumu s*kecek. ir bir daha iki! Ha," dedi ve kaşlarını hiddetle havalandırdı. "Ha, gelmek istersen, istediğin yere gelirsin. Gelemem, çekemem dersen de..." Dudaklarını öne doğru büküldü. "Senin bileceğin iş. Çünkü ben..." Ağırca yutkunurken, çenesi kasıldı. "Senin inciteceğim korkusuyla gece uykumda bile kırk takla atıyorum, sağımdan soluma dönemiyorum, Hevybanu ama sen bazen kendinin ne kadar kırıcı olabildiğini atlıyorsun..."
"Sen," diyerek kaşlarını havalandırdı. "Çok şanslı bir adamsın!" Benim de kendisininki gibi kaşlarım havalandı. "Jülide, on erkeğin sekizinden daha merttir. Yalan söylemez! Bir b*k yediyse, göğsünü gere gere 'Yaptım,' der. Hamile diyorsun!" Ellerini sinirle iki yana açtı. "İki gündür, seni kaybetme korkusuyla kıvranan bir karın var! Jülide'yi kendinle tehdit etme! Cezalandırırım seni, deme! Belli bir yere kadar boyun eğer, sonra 'Öyle g*te böyle y*rrak!' der geçer..." Masanın üzerinde ellerini tekrar birbirine kavuştururken, babacan bir tavra bürünüp, "Bak oğlum," dedi. "Jülide, çok b*ktan bir hayat yaşadı. Hayatında ilk defa tamamım diyebilecek konumda. Şaşıracaktır, düşecektir ama Alp Aslan..." Gözlerine birden gurur dolu bir ifade eklendi. "Ömrü hayatı boyunca, biz; senin kadar onun sırtını sıvazlamamışızdır. Bizim ellerimiz sırtında bir vardı bir yoktu. Yokluğumuz süründürür belki ama Jülide'yi öldürmez. Senin yokluğun öldürmeyecek olsa, ihtimali dahi Jülide'yi böyle el pençe süründürmez..."
Kend sigaramdan bir dal ateşlerken, "İyi de," dedim mahcup bir tavırla. Dillendirdiklerini zaten biliyordum ama Hevybanu benim gözden çıkarabileceğim biri değildi. Ben onun için ne isem o benim için bin kat fazlasıydı. "Ben bunları kendimden biliyorum. Benim onu olur olmadık bir şey için ezip geçme lüksüm yok."
"Melih, henüz Jülide'nin evinin taşlandığını bilmiyor. Şu an tek gayesi, canını emanet ettiği seni rahata erdirmek..." Çakma p*ç... Utanmasan artık onun için de "Sadece benim çakma p*çim..." diyecektim ama arsızlıkta beni sollayabileceğini bildiğim için sevgimi onun abi tavırları gibi değil, içten içe gösterendim. "Jülide'nin evini taşladıklarını öğrendiğinde odağı sen olmayacaksın. Peki," diyerek bir ıslık çaldı. "Evi taşlanan Jülide'nin hamile olduğunu öğrendiğinde, üstelik yeni bir mezar taşını kendi elleriyle yaptırmışken, sence odağı kim olacaktır?"
Ellerimi hafifçe iki yana açarak, "Arjin mi?" dedim, "Bu ne saçmalık?" dercesine.
Kemal babanın havalanan kaşlarıyla hayretim daha da arttı. "Jülide," diyerek sesli bir nefes verdiğinde, "Hevybanu ne alaka?" dercesine yüzümü buruşturdum. Ama Kemal baba yüzüme çarparcasına "O kadının dudağının arasında iki hayat var," dedi sertçe. "Biri Jülide'nin bir diğeri senin..."
Çakma p*ç, ne uğruna olursa olsun, kimsenin hayatını kalleşçe söndürmezdi. "Melih'in iki kurşunu var," dememle, Kemal baba gülümsedi. Benim bildiğimi o mu bilmeyecekti? "Ama benim dört!" dediğimde ise düşünceli bir tavırla gözleri kısılarak, pimini çektiği bombayı kucağıma bıraktı.
"Peki, önce hanginiz tetiği çekeceksiniz?"
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder
Kitap ya da yazı hakkındaki görüşünüzü bizimle paylaşın