Kitabın yorumu için tıklayınız!
"Nefesi çikolata kokan yedi yaşında bir çocuğun söylediklerini Kumandana kabul ettirebilme şansım, Times Meydanı'nda çıplak dans etme olasılığımdan daha az."
"Eğer Times Meydanı gözünü korkutuyorsa," diye başladı Roarke, "belki evde çıplak dans ederek pratik yapmalısın."
"Of, kıçımı ye."
"Sevgilim, çok isterdim ama şuanda görevdesin."
"Gir şu arabaya." Eve bir eliyle de Peabody'ye gelmesini işaret etti. Üniformalı yardımcısı kör ve sağırmış gibi davranmaya çabalıyordu.
"Lütfen, Eve, herkesin ortasında bana böyle sevgi gösterileri yapmayı kesmek zorundasın. Benim korumam gereken bir adım var."
"Şimdi sana bir sevgi gösterisi yapacağım, bir hafta topal gezeceksin."
"Bak şimdi çok heyecanlandım."
*****
"Beni senden önce kimse sevmedi." Bakışlarını ellerinden ayırarak, gelip yatağın kenarına oturan kocasına çevirdi. "Buna hiç alışamayacağımı sanmıştım, belki de hakikaten alışamam. Ama artık buna bağımlı oldum."
Adamın uzattığı kahveyi aldı, sonra da elini tuttu. "Sağlıkçı çocuğa çıkışmamın sebebi bana bir türlü iletişim cihazı getirmemesiydi. Seni aramam gerekiyordu, sana iyi olduğumu söylemek zorundaydım. Düşünebildiğim ilk şey buydu Roarke. Aklıma gelen ilk şey buydu."
Roarke ikisinin kenetlenmiş ellerini dudaklarına götürdü. "Başardık, öyle değil mi?"
"Neyi başardık?"
"Bir takım olduk."
Eve bu söze gülümsedi. "Olduk sanırım. Şimdi iyi miyiz?"
"Gayet iyiyiz."
*****
"Sana bir sır vermemi istersen, vereyim, Nadine. Kendine mi saklarsın haberlerde mi verirsin, orası da sana kalmış. Korkuyorum." Ellerini bir an için yüzüne kapadı. "Çok korkuyorum, çünkü biliyorum ki diğerleri yalnızca dış katmanlar. Adam yavaş yavaş içeriye doğru ilerliyor, tam merkezde de Roarke var."
Nadine gözünü kırpmadan bakıyordu. Daha önce Eve'in korktuğunu hiç görmemişti. Korkabileceğini düşünmemişti. Ama yatağın üzerinde oturan, geceliği kalçalarına kadar sıyrılmış, başını ellerinin arasına almış kadın, polis değildi. O anda değildi. O anda sadece bir kadındı.
"Yani araya girmek istedin."
"Öyle düşünmüştüm."
Yumuşamış kalpte öfke barınamıyordu. Nadine yatağa, Eve'in yanına oturdu, bir kolunu onun omzuna sardı. "Sanırım anlıyorum. Keşke kıskanmamayı da başarabilseydim. Çok aradım ama Roarke'la aranızdaki gibi bir şeyi hiç bulamadım."
"Sanırım öyle olmuyor. Sen onu bulmuyorsun, o gelip seni buluyor, bulunca da boğazına öyle bir yapışıyor ki, hiçbir yere kaçamıyorsun."
*****
"Buna hakkın yoktu. Benim önümde durmaya hakkın yoktu." Roarke dönüp biraz önce buz gibi soğukken şimdi alevler saçmaya başlayan gazap mavisi gözlerini Eve'in yüzüne dikti. "Benim için kendini riske atmaya hiç hakkın yoktu."
"Ya öyle mi? " Eve sert adımlarla erkeğe doğru yürüdü, ayaklarının burunları birbirine değene kadar yaklaşıp tam karşısında durdu. "Peki, söyle bakalım. Gözlerimin içine bakarak söyle bakalım, tehlikede olan ben olsam sen aynı şeyi yapmaz mıydın?"
"Bu tamamen farklı bir şey."
"Neden?" Eve çenesini kaldırarak parmağını sertçe adamın göğsüne vurdu. "Senin penisin var diye mi?"
Roarke ağzını açtı, dilini yakan düzinelerce pis ve öfke dolu sözcük ağzından dökülmek üzereyken, genç kadının gözlerindeki sakin, son derece kendinden emin bakışı görerek durdu. Arkasını dönüp sıkılı yumruklarını masasına dayadı. "Kısmen haklı olsan da hiç umurumda değil."
"Öyleyse bari bitireyim de hepsini bir seferde hazmet. Sen beni ne kadar seviyorsan ve bana ne kadar ihtiyacın varsa, ben de seni en az o kadar seviyorum ve sana ihtiyacım var. Belki senin kadar sık söylemiyor ya da senin kadar güzel gösteremiyor olabilirim, ama bu duygularımın gerçek olmadığı anlamına gelmez. Eğer seni koruduğumu bilmek gururunu incitiyorsa çok yazık."
*****
"Kes sesini." Eve bu kez Roarke'a dönerek "Sen de geri çekil," diye ekledi. "Kimse kimseyi dövüp bayıltmıyor, birilerini dövüp bayıltacak biri varsa, o da benim. İrlanda'ya geleli iki gün oldu, birilerini dövmekten başka bir şey düşünemez oldun. Havasından herhalde."
Eve'in bağlantısı bipledi. "Peadoby arıyor. İkiniz de, bana bakın: Bok gibi davrananlar bok gibi muamele görür, ona göre."
Eve, Peabody'yle görüşmek için sert adımlarla uzaklaşırken Brain sırıtarak Roarke'un sırtına vurdu. "İşte kadın diye ben buna derim, ha?"
"Gül yaprağı gibi narindir benim sevgilim. Hassastır, yumuşak başlıdır." Roarke uzaktan Eve'in yüksek sesle ana avrat sövdüğünü duyarak kendisi de sırıttı. "Sesi de bülbül gibidir."
"Sen de ona sırılsıklam aşıksın."
"Perişanım."
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder
Kitap ya da yazı hakkındaki görüşünüzü bizimle paylaşın