Ben çilekleri doğrarken Roseleen koca bir kase hamuru çırptı.
Durup dururken, "Sence bebeği bizi sevdiğinden daha çok mu seveceksin?" diye sordu.
Elimdeki bıçak donakaldı. "Ne?"
Omzunu silkince sarı bukleleri zıpladı. "Eğer seversen bunu anlayışla karşılarız."
Doğru düzgün bir cevap toparlamam bir saniyemi aldı.
"Hani okulda size 'aptalca soru diye bir şey yoktur,' diyorlar ya?"
"Evet?"
"Yalan söylüyorlar."
Alayla güldü ama gözlerime bakmadı, dikkatini elindeki kaseye verdi.
"Neden bana böyle bir şey sordun?"
"Şey... Bebek senin olacak. Senin ve halamın."
Bıçağı tezgahın üzerine bırakıp elimi sildikten sonra onunla göz hizasına gelmek için çömeldim. O tatlı mavi gözleri benimkilere bakınca ona sert, inkar edilemez gerçeği söyledim.
"Siz benimsiniz. Benim ve Chelsea Halanın. Bundan asla şüphe etme."
Sözlerim kafasına yerleşti... ve sonra yavaşça gülümsedi. Gülümsemesi sokaktaki tüm Noel ışıklarının toplamından daha parlaktı.
*****
"Biliyor musun Jake, babam gerçekten iyi bir babaydı."
Gülümsedim. "Biliyorum. Siz çocuklara bakınca bunu görebiliyorum."
Raymond bir an düşünüp sözlerini dikkatlice seçti. "Sen de bu babalık işlerinde epey harikasın."
Çocuklar inanılmazdı. İçgüdüleri, adaptasyon ve kabullenme kapasiteleri, büyüme ve sevme şekilleri. Çok daha güçlüydüler. Bizim üzerimizde ne kadar güç sahibi olduklarını fark edecek olurlarsa ciddi boka batardık. Çünkü içime yayılan bu sıcak, gıdıklayan, delicesine guru veren, son derecede sadık his tarif bile edilemezdi. Ve bunu Raymond yapmıştı. Bana bunu vermişti.
Boğazımı temizledim. "Teşekkür ederim Raymond. Bunun... anlamı çok büyük."
*****
"Neler oluyor Jake?"
Viskiden bir yudum aldım, sonra bardağı masaya geri bıraktığımda kehribar rengi sıvı sallandı. Sesim kısık ama emin çıktı. "Seni seçerdim."
"Ne demek istiyorsun."
En sonunda başımı kaldırıp ona baktığımda yüzüm suçluluk doluydu. "TV dizilerinde sürekli verdikleri şu senaryolardan birinde, doktor babaya bebek ile annenin hayatı arasında bir seçim yapması gerektiğini söylediklerinde... Seni seçerdim."
Başını yana doğru eğdi, sesi çok yumuşaktı. "Bebeği seçmeni isterdim."
"Biliyorum. Bunu biliyorum." Gözlerinin içine baktım. "Fakat yine de seni seçerdim."
Bu hissettirdiği kadar boktan mıydı? Bardağımı dudaklarıma doğru kaldırıp hepsini içtikten sonra bu histen kurtulmaya çalıştım.
Fısıltıyla söylediğim sözcükler içinde bulunduğumuz anın sessizliğini böldü. "Tüm bunlar eğer sen buradaysan yürür. Seninle başlar, seninle biter..."
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder
Kitap ya da yazı hakkındaki görüşünüzü bizimle paylaşın