*****
"O aradığın huzur var ya? Gün boyu ona sahipmiş gibi davranıyorsun, geceleriyse onsuzluğuna cısını çekiyorsun. Seni içten içe parçalıyor bu; bunu yaşadığını seyretmek de beni lime lime ediyor. Sonsuza dek bu şekilde yaşamanı istemiyorum. Sonsuza dek böyle yaşamamızı istemiyorum."
Eva'ya baktım, hiçbir şey saklamama izin vermeyen o müthiş, çelik rengi gözlerin karşısında çırılçıplaktı ruhum. O kadar büyük bir seviyle bakıyordu ki bana. Sevgi ve kaygıyla, düş kırıklığı ve umutla. Arkasında, ada tezgahın üstünde sallanan aplikten sarı saçlarına vuran ışık bana onun ne kadar kıymetli olduğunu hatırlatıyordu. Hiç beklemediğim bir armağandı o.
*****
"İnsanların sana inanması neredeyse daha çok canını yakıyor değil mi? Neden daha önce söylemediğini sorgulamaya başlıyorsun. Doğru kişiye söylemiş olsaydım daha önce son verebilirdim belki de diyorsun, değil mi?"
"Kes sesini."
"Kafamızın içinde asıl suçlunun biz olduğumu düşünen o küçük ses hep var çünkü."
Gözleri de yumrukları gibi sımsıkı kapandı. "Yapma."
Aramızdaki mesafeyi kapattım. "Ne yapmayayım?"
"İhtiyaç duyduğum şey olma. Şimd yapma bunu."
"Neden?"
O delice mavi gözler açılıverdi ve beni öyle bir mıhladı ki yerime, adımım havada kaldı. "Şu anda pamuk ipliğine bağlı duruyorum Eva."
"Durmak zorunda değilsin," dedim ona, ellerimi uzatarak. "Bırak. Ben tutarım seni."
*****
"Sen değiştirdin beni."
"Ve sen de bu yüzden nefret ediyorsun benden." Ağlamaya başladım, vücudum asansörün duvarına doğru çöküyordu.
"Hayır." Kollarını bana doladı, suyun serinlettiği bedeni sırtıma doğru eğilmişti. Yüzümü yüzüne sürdü; o kadar sıkı sarılmıştı ki zor soluk alıyordum. "Seni seviyorum. Karımsın sen. Kahrolası hayatımsın. Sen her şeysin."
"Ben sadece sana yardım emek istiyorum," dedim ağlayarak. "Senin yanında olmak istiyorum ama sen izin vermiyorsun!"
"Tanrım. Eva." Elleri hareket etmeye - okşamaya, gezinmeye - başladı. Sevmeye, yatıştırmaya. "Seni durduramam. Çok fazla seviyorum seni." Korkuluğu her iki elimle birden tuttum, yanağımı serin aynaya yasladım. İçki sihrini göstermeye başlamıştı. Sıcak bir rehavet dolaşıyordu bedenimde, öfkem ve kalan tüm mücadele gücüm alkolün içinde boğulup yok olmuş, geriye kederli, korku dolu ve çaresizce, ürkütücü derecede aşık bir ben kalmıştı.
*****
"Yanımda kalmak zorundasın. Söz verdin. Sana bu işi elime yüzüme bulaştıracağımı söylemiştim. Yine yapacağım. Ne yaptığımı bilmiyorum ama Tanrım... seni seviyorum. Seni öyle çok seviyorum ki. Bunu sensiz başaramam. Sensiz yaşayamam. Mahvediyorsun beni Eva. Yapamam..." Alçak perdeden acılı bir ses çıkardı. "Sana ihtiyacım var."
"Ah Tanrım, Gideon." Gözyaşları yüzümden aşağı dökülüp göğsümü ıslatıyordu, elbisemin yakasında içeri akıyordu. "Ben de bilmiyorum ne yapacağımı."
"Beraber düşünüp bulamaz mıyız? Beraberken daha iyi - daha güçlü- değil miyiz?"
Makyajımın mahvolduğunu bilerek ve hiç umursamayarak sildim yüzümü. "Öyle olalım istiyorum. Bunu her şeyden çok istiyorum. Ama oraya varıp varamayacağımızı bilemiyorum. Bir kere olsun bir şeyleri seninle beraber düşünüp bulmama izin vermedin ki. Bir kez bile."
"Yapsaydım... yaparsam - ki yapacağım - bana geri gelir misin?"
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder
Kitap ya da yazı hakkındaki görüşünüzü bizimle paylaşın