15 Mayıs 2020 Cuma

1 ALINTILAR // Emma Chase - Asil Duygular

Uzunca bir süre sonra size alıntılar başlığı ile geldim. Aslında bu serideki diğer iki kitap içinde vardı alıntılarım ama yazmaya üşendiğim için es geçmiştim. Ancak Asil Duygular'daki alıntılar o kadar güzeldi ki es geçemedim ve taktım kulağım kulaklığımı alıntıları sizi için yazdım. 

Ben okurken, çok eğlendiğim satırlardan ve Logan'ın duygularını en iyi anlayan Nicholas'ın etkileyici konuşmasından olan satırların es geçilmemesi gerektiğini düşününce sizlerle paylaşmak istedim. 

Öncelikle çok güzel, peri masalı gibi bir aşk hikayesiydi bu serinin bütün kitapları. Ama aynı zamdan +18'di de  bu yüzden okurken bu detayı da atlamadan okursanız memnun olurum ;) 

Bu arada seri bilgisini de yazayım çünkü her ne kadar her kitap başka karakter olsa da sıralı gidilmesi gereken bir seri çünkü kitap karakterlerin hayatları bir önceki kitaplardaki olaylardan şekilleniyor. Nedenlerin ve niçinlerin oturması gerekiyor o yüzden sıralı gidin ;) 





Seri sıralamasını verdikten sonra sizi muhteşem alıntılarla baş başa bırakıyorum :D Bu arada Ellie ve Logan'ın taht odasında basılmaları sonucunu en uzun alıntı olarak size veriyorum :D 



"İyi olacaksın. Ben yanındayım."

"Ve bana kötü bir şey olmasına asla izin vermeyeceksin, değil mi?"

Gözlerimi kapatarak bir kez daha yutkundum - göğsümü sıkıştıran yabancı ve isimsiz bir şey hissettim. "Asla."

Fakat bir dakika sonra Ellie'ye baktığımda, gözleri açık bir halde beni izlediğini gördüm - irislerinin mavisi çok daha koyuydu. 

"Her zaman bunu yapıyorsun," diye fısıldadı.

"Ne?"

"Beni kurtarıyorsun."

Gülümsedim, sadece birazcık. "Benim için bir sakıncası yok."

"İşin olduğu için mi?" diye sordu.

"Evet."

"Belki de biraz da olsa benden hoşlandığın için mi?"

Ağzımdan minik bir kahkaha çıktı. "Sadece biraz."

Ellie dudaklarını ıslatarak gözlerimin içine baktı.

"Ve belki de beni kurtardığın zaman... Sana aitmişim gibi hissettirdiği için mi? Sadece birazcık."

Ne söylemem gerektiğini biliyordum, ama bunu yapamadım. Ne de olsa bunu asla hatırlamayacaktı. Bu yüzden parmağımın ucunun güzel yüzünde yavaşça dolanmasına izin verdim. Sanki ona dokunmaya hakkım varmış gibi. Sanki o bana aitmiş gibi.

"Bu doğru, Ellie."

İç çekerek gözlerini kapattı. Uzun bir süre kapalı kaldıklarından uyuyakaldığını düşündüm. Ta ki tatlı sesi bir kez daha bana seslenene kadar. 

"Hey Logan?"

"Evet?"

"Bir gün... Ben de seni kurtaracağım."



*****



"Ne kadar sorumsuzca davrandığının farkında mısın?"

Elbette. Çok sonra.

Olivia, Ellie'yi kendi sorgulaması için taht odasından çıkarıp götürdükten sonra buraya Nicholas'ın ofisine getirilmiştim. 

Başımla onayladım. "Aptalcaydı."
Çok aptalcaydı.

Henry, Nicholas'ın arkasında, elinde büyük kitapla volta atıyordu. 

"Aşağıda zindanlarımız yok muydu?" diye sordu abisine. 

"Altı ya da yedi yaşımdayken onları bulduğuma yemi edebilirim. Bir hafta boyunca kabus görmeme neden olmuşlardı." Kitaptaki bir resmi göstererek manyakça gülümsedi. "Bu alet çok acıtacakmış gibi görünüyor; iki tane sipariş edelim."

Hah. Zindanlar hakkında Ellie ile sadece şakalaştığını sanıyordum. 

Nicholas kardeşini görmezden gelerek, suçlayıcı gözleriyle beni yerime mıhladı. "Sizi herhangi biri yakalayabilirdi, Logan. Çalışanlar, ziyaretçiler... Fotoğrafçılar."

Tatlı Ellie'nin çıplak bedeninin onun rızası olmadan fotoğraflandığını - ön sayfalara düşerek tüm dünyanın gözleri önüne serildiğini - düşünmek midemi bulandırdı. Yüce Tanrım.

"Hala insanları asıyor muyuz?" diye sordu Henry soğukkanlılıkla. Herhangi bir cevap alamayınca, "Eğer asamıyorsak, idamı geri getiriyorum," diye ekledi. 

Nicholas alnını ovarak iç geçirdi. "Bu ne kadar zamandır devam ediyor?"

Henry kitabı sertçe kapattı. "Düğünde ona bakışın hiç hoşuma gitmemişti." Ellerini Nicholas'ın yanına çalışma masasının üzerine koydu ve öne doğru eğilerek bana baktı. "Demek istiyor ki, kız kardeşimiz olarak gördüğümüz kıza ne zamandır çakıyorsun?"

Derin bir nefes alarak öfkeli bakışlarına birkaç saniye boyunca karşılık verdim. "Bu... Oldukça yeni bir gelişme."

Sonra sesim güçlendi. Çünkü utanmıyordum.

"Ama onu uzun zamandır seviyorum."

Bunu söylemek gibi bir planım yoktu, düşünmek bile istememişti... Ama gerçek buydu. 

Ve öfkeli rüzgarın dinmesiyle birlikte Henry yelkenleri suya indirdi. 

O anda birisi kapıyı çaldı. 

"Girin," dedi Nicholas. 

Leydi Sarah, fil dişi sabahlığının altındaki geceliğiyle ve suçlayıcı yüz ifadesiyle içeri girdi. 

"Demek böyle olacak. Daha birkaç gündür evliyiz ve kocamı yatağa sürüklemek için sarayın içinde onu arıyorum."

Henry, sanki görünmez bir ip tarafından çekiliyormuş gibi Sarah'nın yanına gitti. Beni yatağa sürüklemek, asla yapmak zorunda kalmayacağın  bir şey, sevgilim. Hatta beni istediğin zaman oraya bağlayabilirsin; memnuniyetle karşılık veririm."

Karısı utançla kızarırken dudağına bir öpücük kondurdu. 

Sarah geri çekildi. "Öyleyse neden benimle birlikte yatakta değil de buradasın?"

"Acil bir durum vardı."

"Ne gibi bir durum?"

"Buna inanmayacaksın."

"Dene bakalım."

"Logan ve Ellie düzüşüyor."

Sarah otomatikman bana baktı ve yanaklarındaki kırmızılık biraz daha koyulaştı. "Bunu söylemenin daha nazik bir yolu olduğuna eminim, Henry."

Henry başını salladı. "Haklısın, özür dilerim. Bir daha denememe izin ver: Logan ve Ellie, doyumsuz azgın tavşanlar gibi sevişiyor."

Sarah kafasını salladı. "Umutsuz vakasın."

Prens genişçe gülümsedi. "Çekiciliğimin bir parçası."

"Seninle ne yapacağım ben?"

Henry onu bir kez daha öptü. "Beni yatağa götüreceksin." Sonra abisine baktı. "Sen halleder misin?"

"Evet. İyi geceler Henry, Sarah"

Ve yeni evliler odadan çıktı. Prens Nicholas'la beni yalnız bıraktılar. Prens, tam olarak çözemediğim bir ifadeyle masanın arkasından bana bakıyordu. Saygı duyduğum ve hayran olduğu bu adam. Bana akıl hocalığı yapan ve kan bağı olan kişilerden çok daha fazla abilik yapan adam.

"Prens Nicholas…"

"Ben aptal değilim, Logan."

Ona en başından söylemeliydim. Söyleyecek vakit yaratmalıydım. Ellie'ye elimi sürmeden önce...

"Hayır, değilsiniz."

"Ellie ile aranızda bir... Çekim olduğundan şüphelenmiştim... Muhtemelen senden bile önce."

"Evet. Fark etti ki..." diye başladım.

"Sen onun için umduğu her şeysin. Bulması için dua ettiğim her şeysin."

Beynim durdu. Ve sesimde şaşkınlık belirdi. "Gerçekten mi?"

"Elbette." Sıcak gözlerle gülümseyerek başını salladı. "Sen iyi bir adamsın - kendini işine adamı, çalışkan, sadık. Onun mutluluğunu her şeyin üstünde tutacağını, onu güvende hissettireceğini biliyorum. Olivia da aynı şeye inanıyor."

Bu sanki hayır dualarını almak gibiydi. Hem de en iyisinden. 



*****



"Sana daha önce hiç kimseye söylemediğim bir şey söyleyeceğim," dedi Nicholas, gökyüzüne bakarak. "Tahttan feragat ettikten sonra eve ilk defa geri döndüğümde ve ilk etkinliğe katıldığımda... Rahatsız ediciydi."

Dirseklerini dizlerine yaslayarak elindeki şişeye baktı. "Bana olan bakışlar değişmişti. Bunu hissedebiliyordum. Sanırım önceden gördüğüm saygıyı, sahip olduğum gücü tam olarak anlamamıştım; o ana kadar. Bir şeyler eksikti. Sakatlanmış gibi hissettim."

Başımı salladım, çünkü tam olarak buydu - eksik. 

Ait olduğum aileye rağmen, hiçbir zaman hor görüldüğümü hissetmemiştim. Çok çalışıyordum, işimde çok iyiydim ve benim için önemli olan ek şey de buydu. İnsanların, hak etmediğim bir şeye - birine - sahip olmaya çalıştığımı düşünmeleri fikri... Hoş değildi. Bozulmuş bir yemek gibi mideme oturmuştu. 

"Ne kadar sürdüğünü biliyor musun?" diye sordu Nicholas. 

"Ne kadar?"

"Sadece beş dakika. Olivia'yı odanın karşısında görmem sadece beş dakika sürdü. Sonra düşündüm ki ona sahip olacağım. Onu seveceğim ve onun tarafından sevileceğim... Sonsuza kadar. Bu müthiş ve zeki kadın tarafından. Sonra kendime sordum: Hiçbir zaman umursamadığım ve hala da umursamamaya devam ettiğim insanların düşünceleri neden umurumda olsun ki?" Parmaklarını şaklattı. "Ve böylece, o tatsız duygu kaybolup gitti. Tekrar kendim gibi hissettim."

Biramdan bir yudum aldım. "Yani bu kadar olay mı?"

Nicholas düşünceli bir şekilde bana baktı. "Ona baktığın zaman, tüm dünya bir anlamda... Kaybolup gidiyor mu? Gördüğün tek şey o oluyor mu? Görmek istediğin tek şey?"

Aptalca gülümsedim. "Evet... Evet, aynen böyle."

"O zaman, evet. Bu kadar kolay."








1 yorum :

  1. Çok güzel alıntılar teşekkürler. Okuma listemde olan bir kitptı. Henüz okuma fırsatım olmamıştı en kısa sürede okuyacağım. :)

    YanıtlaSil

Kitap ya da yazı hakkındaki görüşünüzü bizimle paylaşın