Şimdi sizleri birkaç alıntıyla baş başa bırakıyorum. :) Ahh bu sefer ki alınları sadece Dawson ve Ada ile ilgili değil. Gavin ve Deborah, Peratha ve Creon, Stone ve Felicia'dan da alıntılarla geldim :)
"Savaş haricinde biz birbirimizi iki asır görmedik, Gavin. Aramızda hala süren sorunlara rağmen duygularımızı açıklamak için konuşmaya ihtiyacımız var mı?"
"Ne zaman bu kadar mantıklı biri olmaya karar verdin? Sinirlerimi bozuyorsun."
Kollarını aşağıya indirerek Gavin'in ellerini kavrayan Deborah, parmak uçlarında yükselerek onun dudaklarını öptü. Sessiz kelimelerle onu ne kadar sevdiğini söyledi.
*****
"Sır tutan tek kişi Gavin değil. Sen de benden bir şeyler saklıyorsun."
Ada, ona yaklaşıp beline sarıldı. "Evet," dedi aksini söylemenin anlamsız olduğunu bildiğinden. "Sana anlatmam gereken şeyler var ve anlatacağım da. Bunu düzgün bir şekilde konuşmalıyız. O yüzden önce ben anlayacağım, tamam mı?"
"Seni kaybetmekten daha mı kötü?"
"Hayır," dedi Ada onun yüzünü tutarken. "Hayır, beni kaybetmeyeceksin. Ama hayatta olmam sorun yaşayamayacağımız anlamına gelmiyor. Üzülmeni istemiyorum, İhtiyar."
"Beni düşündüğün için sana kızgın kalabilir miyim?"
"Bu yanlış olurdu," dedi Ada başını sallayarak.
"Gülümseme. Sinirli yüzümü korumaya çalışıyorum."
Ada daha fazla gülümserken Dawson'a sıkıca sarılıp yüzüne öpücükler bıraktı. Saçlarını okşayıp parmaklarını dudaklarının dokunduğu yerlerde dolaştırdı. Artık hayalini kurmasına gerekmeden kocasını hissedebiliyordu. Tam karşısında duruyor, onu sadece dış dünyadan değil, Ada'nın kendisinden bile korumak istiyordu. Dawson'ın yenilmez bir savaşçı olmadığını anlayabilmesine rağmen Ada'nın sırtını yaslayabileceği en büyük güçtü. Her zaman güvenebileceği, bir an bile şüphe duymadan kendini emanet edebileceği tek kişiydi. Dawson sadece eş kavramını değil, Ada'nın hayatında önemli olan diğer her şeyi dolduruyordu. En yakın arkadaşı, sırdaşı, bilgin eğitmeni ve çocuklarının babasıydı.
"Geri döndün," dedi Dawson parmaklarının dışıyla Ada'nın yanağını severken. Sadece Ada'nın varlığını değil, aurasının alev alan kırmızılığını da kastediyordu. "Benim için parlıyorsun."
"Yalnızca senin için ve senin sayende."
*****
"Sözümü kesme. Bir kez olsun ağzımdan çıkanları sadece duyma aynı zamanda anlamaya çalış."
"Peki" dedi Peratha ciddiyetle.
"Beni rahatsız eden hayatımın hiçbir noktasıyla uyuşmuyorsun. Oraya ait değilsin çünkü bizim olduğumuz bambaşka bir gerçeklik var. Sen dünyamın bir parçası değil, gerçek evimin tamamısın. Bundan rahatsız olduğunu görebiliyorum. Rengin berbat bir yeşil, yüzün de sevgi pırıltıları saçmıyor. İnan bana, korkan tek kişi değilsin."
"Sorunlarım olduğunu ama buna rağmen benimle birlikte hayat kurmak istediğini mi söylüyorsun? Çünkü genelde güzel ve zeki olduğumu bunun yüzünden benimle birlikte olmak istediklerini söylerler."
"Seninle hemen bugün hayat kurmak istemiyorum."
Peratha nefesini bırakarak gözlerini kapattı. Bunu duyduğuna sevinmişti. Reddedilmenin ne kadar berbat bir şey olduğunu hayatı boyuna tatmıştı ve bunu Creon'a yapmak istemiyordu. "Ne istiyorsun öyleyse?"
"Duygularımızın bizi nereye götüreceğini görmek istiyorum."
Creon'a biraz daha yaklaştığında sıcaklığının tenini sardığını hissetti. İçini titreten kokunun yanında, mükemmel bir sakinlik yaşatan rahatlamaydı. "Hiçbir ilişkimin yeterince uzun sürmemesinin, hatta doğru düzgün bir ilişki kuramamamın sebepleri var."
"Bununla savaşabilirim."
"Benim için mi?"
"Seninle birlikte."
*****
Peratha'nın yüzünü okşayıp beyaz teninde sıcak öpücüklerini dolaştırdı. "Biraz uyumaya çalış," derken kar gibi hassas saçlarının arasında parmaklarını kaydırdı. "Sonra yine uğrayacağım ve umarım bu sefer yüzünde o gülümsemelerden birini görürüm."
"Sabahları keyifli uyanırım. Her şeyi hatırlamadan önce geçen bir iki saniye boyunca oldukça neşeli biriyimdir. Görmek ister misin?"
"Bir ordu dolusu Aluet'la aynı evde kalmamı mı bekliyorsun?"
"Hayır, benimle kalmanı bekliyorum."
Creon dudaklarını ıslatırken kapıya doğru baktı. Aleut'ta uyumak tüm içgüdülerine karşı geliyordu. Yüzde yüz Remus'a bağlı olduğu söylenemezdi, en azından gerçekleştirdikleri politikalara fakat yine de Remus'a Aleut'tan daha yakındı. Her bir parçası hem de. Belki de Peratha'nın verdiği mücadeleden daha fazlası gerekecekti. "Pekala," dedi Creon bir anda. "Bu gece kalabilirim fakat sadece çok üzgün olduğunu bildiğim için. Senden asla Remus'ta kalmanı istemezdim.
Peratha şaşırarak kaşlarını çattı. "Sahiden kalacak mısın?"
"Beni test mi ediyordun?"
"Birazcık, belki."
"Peratha." Creon başını iki yana sallayıp ona mümkün olduğunca yaklaştı. Kollarını ona dolayarak ellerini vücudunda dolaştırdı. "Senin için bundan çok daha fazlasını yapabilirim. Birinin seni önceliği haline getirmesine alışman gerekiyor."
"Çabuk alışabilirim."
*****
"Netleştirmemiz gereken çok şey var ama şimdilik benim problemime odaklanalım. Seni ne kadar özlediğime."
"Hiçbir şey benim için daha önemli değil," dedi Ada öpücüklerinin arasında. Üzerlerine kuzey ışıkları düşerken kıyafetlerinden kurtuldular. Ada aceleci davranmasına rağmen Dawson içinde bulundukları anın her bir saniyesini yavaşlatıyordu. Aleut gibi bir yerde yaşarken özel hayata sahip olmak veya kendilerine vakit ayırmak zordu. Bir kavganın içine girmeleri ya da aniden etraflarını kalabalığın arması yabancısı oldukları bir durum değildi. İkisinin de Aleut'tan ayrılma gibi bir fikri olmamasına rağmen zaman zaman uzaklaşmanın iyi geleceğini biliyorlardı.
"Kokun değişiyor, biliyor muydun?" Dawson, Ada'nın boynunu öperken elleri teninin tüm sınırlarında dolaşıyordu.
"İki hafta boyunca banyo yapmadığım içindir."
"Veya ufaklık yüzünden," dedi Dawson, parmakları Ada'nın karnında gezinirken. İkizlere hamile olduğu sırada da Ada farklı bir kokuya bürünmüştü. Çocuklarının izleri daha o andan itibaren oluşuyordu ve bu Ada'ya da yansıyordu. En güzel şekilde. "Savaşçı olacak."
"Varlığını hissedebiliyorum, tıpkı ikizlerde olduğu gibi. Sen söyledikten çok sonra ikiz olduklarını anlamıştım. Şimdi de..."
"Hayır." Dawson onun ne soracağını anlayarak başını salladı. "İkiz değil. Bu seferki biraz bencil çıktı."
Ada nefesini bırakarak gözlerini kapattı. "Rahatladığım için sululuk duyuyorum."
"Bize muhtaç üç tane çocuğumuz olacak. Bir tanesiyle bile uğraşmak zorken dört tane biraz aşırıya kaçabilirdi."
"Biraz mı?"
"Kızma. Baba olmak hoşuma gitti." Adanın çenesini tutarak daha fazla konuşmaması için kaşlarını kaldırdı. "Problemime geri dönelim."
Dudakları buluştuğunda artık sadece ikisi ve kuzey ışıkları vardı. Ada kendini yeniden bir yere ve birine ait hissetti. Tüm dünyaya yabancı olabilirdi fakat Dawson tanıdığı her şeyin başlangıç ve bitiş noktasıydı.
*****
Felicia başını eğerek alınlarını birleştirdi. "Sen benim önümde diz mi çöküyorsun?"
"Sadece kimse olmadığı için," diye fısıldadı Stone. Felicia kahkaha atarak geri çekildi. Stone onu belinden yakalayarak aşağıya çekti. "Önünde diz çökerim. Yalnızken veya gezegendeki herkesin şahitliğinde. Her şeyi yenebileceğime inanıyorum. Kendine güveniyor ya da kibirli diyebilirsin. Çoğu insanı pes ettirebilecek şeylere aldırmam bile. Bir tek aşk için büyük konuşmam. Hayatımı baştan sona değiştirdi. İki kez."
Felicia, irkilmesini gizlemeye çalışarak yüzündeki gülümsemeyi korudu. Stone'un saçlarına dokunup, parmak uçlarını sakallı yüzünde dolaştırdı. "Beni Lissa'yla kıyaslamamalısın. Kendimi birazcık baskı alında hissediyorum," dedei iki parmağını yaklaştırarak.
"Neden?" dedi Stone anlamadan.
"Çünkü o mükemmel görünüyor, yani anlattığınız kadarıyla. Henüz dönüşmemişken bir melez doğurmuş, bir Tarafsız olarak Aleut'a sığınmış ve iki ay boyunca asılmasına rağmen Dawson'ın sırrıyla alakalı tek kelime etmemiş. Ben o kadar güçlü müyüm bilmiyorum," dedi omuzlarını kaldırarak. "Sen, Tyson, Erik, ona aşıktınız ve bu kadar mantıklı görünüyor ki. Sanırım ben de ona biraz tutuldum."
"Kapa çeneni," dedi Stone gülerek.
Felicia onu böyle görmeye bayılıyordu. Stone her zaman öylesine uzak ve yaşadığı anın dışında görünürdü ki neşeli halini izlemek bile Felicia için mutluluk vericiydi. "Söylediklerinde ciddi miydin? Yani iki kez aşık olduğun konusunda. Tabi o iki kişiden biri benim, değil mi?"
"Dur bir kontrol edeyim," dedi Stone bakışlarını yukarı kaldırırken. Felicia onun göğsüne vurarak sırtüstü devrilmesine sebep oldu. Stone kollarını ona sarıp onu çevirdi ve saniyeler içinde üstüne çıktı. "Seni sevdiğimi söylerken dürüsttüm."
"Beni sadece sevmiyorsun. Her şeyi mahvedecek kadar aşıksın."
"Aşk yıkımın tam tersidir."
"Evet, anladım ama öyle değil mi?"
"Öyle, cadı. Her şeyi mahvedecek kadar aşığım ve sen de o mahvolmuş şeyleri mükemmelleştirecek kadar güçlüsün."
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder
Kitap ya da yazı hakkındaki görüşünüzü bizimle paylaşın