"Sen niye buraya oturdun?"
Eren kahvesini içmiş, binadan girmek üzereyken fark etmişti Reyhan'ı.
"Çünkü boştu. Ne zaman insem önünden geçsem hiç boş olmazdı. Ne şans ama, hava da çok güzel."
"Doğru söylüyorsun Reyhan. Hava eylül sonuna göre oldukça ılık."
Eren de Reyhan'ın yanına oturdu. Bembeyaz banklar, yeni boyanmış olduklarından, güneşin altında ışığı kırarak tüm renkleri açığa çıkarak gölgeler oluşturuyordu kaldırımda. Renk cümbüşü bu görsel şöleni biraz daha izleyip devam etti Eren.
"'Dikkat Boyalı' uyarısı asıldığından boş gibi geldi bana."
"Eren Bey, madem fark ettiğini uyarıyı siz niye oturdunuz?"
"Çünkü Reyhan, yanın boştu."
"Biz üç abi, onun bizim gibi dinleyebilen ve hayatını paylaşacak bir dördüncünün olabileceği ihtimaline sıkı sıkıya tutunduk. Hayat enerjisi, potansiyeli, gülümsemesi, hiç susmaması... Daha sayamayacağım o kadar farklı şekilde mükemmel ki herifin teki çıkıp da bazı yönlerini törpüler, olur da eskisi gibi parlamazsa diye akla karayı seçtik. Yine de onu buraya gelmesine engel olamadık Başarılıydı, azimliydi, gerçi bunlar olmasa da babamın tek kızıydı. Şunu diyeceğim, kaderden kaçılmıyor. Dün gece yorgunlukla ve 'o herifle' -ki bu sensin- tanışmanın şokuyla bir şeyler zırvaladım tehditkar konuştum. Ama sen bu durumu suiistimal edecek biri gibi asla görünmedin gözüme. Aksini düşünüyor olsaydım, sadece burnunu kırmakla yetinemezdim."
"O güveni sağladıysam ne mutlu bana. Daha çok yeni, yani hislerim bir süredir var ama Reyhan'ın konuşmalarının arasına dalmak ve duygularımı açık etmek hayli uzun sürdü. Niyetimin vakit geçirmek olmadığını biliyorsun, değil mi?"
"Emin ol, biliyorum. Başka hangi aptal aşık onun çenesini çekmek için burnunu yumruğuma çarpar ki?"
"Sen evimi nasıl buldun?"
"Tek merak ettiğin bu mu? Niye geldiğimi sormanı beklerdim."
"Niye geldiğin umurumda değil. Git buradan!"
"Kimse sana vakit ayırmadı değil mi, ilgi de göstermedi? Hep sevilmediğini, bunun da suçlusunun kendin olduğunu düşündün. Ve biri seni sevsin diye bu hırçınlığın..."
"Defol git! Aptal aptal konuşma. Eşkıya gibi kapıma niye dayandın?"
"Seni dağa kaldırmak istiyorum belki. Antep'in bir baklavası bir d dağları meşhurdur. Aylin, böyle kapıda mı konuşalım? Karşı komşun gerçekten de zorla içeri girmeye çalıştığımı düşünebilir."
"Öyle değil mi zaten? Seni davet etmedim. Gitmeni istiyorum."
"Yüzüme kapat kapıyı, ne duruyorsun? Ben söyleyeyim, kardeşimin başladığı ama o naif haliyle ağzına alamadığı kısmı benim bitirmemi istiyorsun. Bana uyar. Sen Eren'e aşık değilsin. Sen onun konumunda birine bu kadar yakınken, ona eş olabilme ihtimaline körü körüne bağlanan aptalın tekisin. Bana aptal diyene bak. Sen bu değilsin Aylin."
"Sen kimsin ki beni hesapsızca eleştiriyorsun? Bu hakkı sana kim verdi."
"Bunu sorman bile ikiyüzlülükten başka bir şey değil. 'Hak verilmez alınır' konulu bir yarışma düzenlense, oturur roman yazarsın ama yine de anlatacakların bitmez. Ama o beynine sok; sevgi alınacak bir hak değildir, karşılıklı yaşanacak bir duygudur. Eren seni senin istediğin gibi sevmiyor çünkü o kız kardeşime aşık. Ama ben seni sevebilirim."
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder
Kitap ya da yazı hakkındaki görüşünüzü bizimle paylaşın