4 Aralık 2020 Cuma

0 ALINTILAR / Melekber Deniz - Aşk Benim Hamurumda Var

 

Bir alıntı başlığıyla daha geldim, ama bu sefer henüz yorum gelmeden size alıntı başlığı yazıyorum. Henüz kitabı okuyorum, bitirmedim ama eğlenerek okuduğumu söylemeliyim özellikle Reyhan karakterini çok sevdiğimi söylemeliyim. 

Açıkçası şimdilik ilk izlenimim okurken eğlendiren, güldüren ve keyifli vakit geçirten bir kitap. Bakalım devamı nasıl olacak. Ama yine de sizlere birkaç alıntı paylaşmak istedim. Sanırım ara ara bir kitabı okurken sizlere bir alıntı yazısı da yazabilirim. :) Bence eğlenceli olur gibi gelir :D 

Neyse, ben şimdi sizi birkaç alıntıyla baş başa bırakıyorum. 

Bu arada ön bilgi olsun ana karakter kızımız mimar ve adı da Reyhan, ana karakter oğlumuz da inşaat mühendisi ve adı da Ali Eren :) 




"Yaptığınız resmi görmek isterdim. Eminim toprakla kirlettiğiniz ellere palet tutmak da çok yakışıyordur. Bana şans vererek hayalime ortak olmanız, kendi içinizde yaşadığınız kızgınlığı bir nebze olsun soğutmuşsa ne mutlu bana."

Elini masada yaptığı gibi tekrar Eren'in bacağına koydu, Ben seni anlıyorum der gibi. Hatta benden başkası seni anlayamaz der gibi... Bu da yetmedi, sağ elini uzatıp hayret bile edemeyecek kadar duyguları çözülmüş adamın alnına düşmüş bir tutam saçı havaya kaldırdı. Elini oradaki lekeye değdirdi. 

"Sabah aceleyle yüzünüzü tam yıkayamamışsınız. Başta yara sandım hatta yara bandı için çantama bakındım, ama bittiği için teklif edemedim. Yalnız dudak için kötü bir kırmızı bu. Ben, ben bordaya çalan kırmızıyı daha çok severim. Fikir olsun. İyi geceler."


*****


Tam odadan çıkacaktı ki Reyhan'ın masasının üzerine ellerini yerleştirip eğildi Eren. Birkaç kez yutkunduktan sonra güç bela çıkan nazlı sesiyle sordu: 

"Rujunun adını niye sorduğumu biliyor musun?"

"Hayır, ama bir tahminim var."

"Tahminini duymak isterim."

Bu kez art arda yutkunan Reyhan'dı. Tehlikeli derecede yakın duran adam patronu olunca, sahip olduğu özgüven telefonlarına cevap vermiyordu. Bunun yerine nefesini tuttu ve hızlanan kalp ritmine izin verdiği ölçüde düşüncelerini sıraya dizdi. Adamın gözlerini hiç terk etmeyen bakışlarını, Ali Eren için ne anlama geleceğini tahmin edemediği ve aslında örtbas etmek istediği düşüncelerin ses bürünmüş haliyle süsledi. 

"Resminizi dün gece bitiremediniz, çünkü bordaya çalan kırmızının bir ressam için pek çok tonu olabilir."


****


"Reyhan, canım, lafını fıstıklı baklavayla bölüyorum. Şu sunumu yap, bitsin, dilediğin kadar dinlerim seni. Şimdi hazırsan salona geçelim mi?"

"Hazır mıyım Azra?"

"En az fıstıklı baklava kadar. Dikkat et, düşme yine orada."

"Nerede düştün?"

"Salona ilk girerken beni tuttuğunuz yerde. Düzeltmemişler hala, inanabiliyor musunuz? İyi ki ben düştüm."

"Ben yanındayken düşmene asla izin vermem."


****


"Kendini överken elini öptüğünü görmesem mütevazi olduğuna inandıracaksın beni, az kalmıştı."

Reyhan utana sıkıla başını eğince Eren o başı çenesinden tutup kaldırmak için içinde dizginleyemediği bir istek duydu. Karşılıklı durdukları alan, gerekli gereksiz tüm samimiyeti içine tıkış tepiş sığdırdığı bir azman ışınlamıştı sanki ikisini. Utanma duygusunun sebep olduğu kırmızı renk, Reyhan'ın yanaklarına ebru sanatı gibi yayılırken, Eren eliyle tutup kaldırdı çenesini.

"Seni utandırmak istemedim ama bu halin... Çok... ço..."

"Çocukça mı? Beni kızdırıp utandıran çok erkek var etrafımda. Ardından da çocuk olma Reyhan derler."

Abiler, abileri...

"Sana samimi olarak diyebilirim ki asla çocukça değil. Masum ama aynı zamanda dişil, kışkırtıcı, yürek hoplatıcı. Yaptığın en ufak bir mimikle bile erkeklerin kalbini fethedebileceğinin farkında olmaman kesinlikle benim şansım."

"Hangi erkeklerin?"

Banttan fırlayan bir tutam saçı yerine sokarken buna verecek cevabı yoktu Eren'in. Reyhan'ın belirsiz sorusunu ete kemiğe büründürmenin anlamı da yoktu. Reyhan bir süre daha farkında olmazsa, Eren de tutamayacağı sözler vermek zorunda kalmadan kendi duygularını enine boyuna düşünebilirdi. Tek korkusu, ne yaparsa yapsın Reyhan'ın bunu anlamayacak ve kapasitesini aşacak kadar içten, doğal, sadece aşçı olmaya kendini adamış olmasıydı. Aklını karıştıracak, duygularını altüst edecek, kalp sızına neden olacak gönül ilişkisinin hayatında yeri yoktu. 

"Unut erkekleri. İstanbul'a ne amaçla geldiysen ona odaklanmaya devam et. Bir gün, bir ihtimal birisi, onun kalbine sızdığını itiraf edecek cesareti kendinde bulursa algıların açık olsun, yeter. Tamam mı?"




Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

Kitap ya da yazı hakkındaki görüşünüzü bizimle paylaşın