Kitabın yorumu için tıklayınız!
"Aşk tam karşında ama sen ona inanmıyorsun," derken bakışlarımı Alexander'a çevirdim.
"Aşka inanıyorum, Noinin ama aşk sandığın gibi bir peri masalı değil. Aşk, şairlerin anladığından çok daha farklı. Asla yumuşak ve tatlı değil. Aşk acıtıyor ve kapanmayan yaralar bırakıyor. Aşk bir hastalık." Eliyle onları işaret etti. "Onların şanslı olduğunu, aşkı bulduklarını düşünebilirsin ama büyükannemin canının ne kadar yanıyor olduğunu bilemezsin. Onu kaybedeceğini biliyor, bazı günler adını bile unutuyor ama o yine de aşık olduğu adam ve bu acıyı kendine yaşatmak zorunda. Km böyle bir şeyi diler ki?"
Kafamı kaldırıp gözlerinin içine baktım. "Uzun yıllar birbiriyle tüm muhteşem duyguları ev anladı paylaştılar. İkisinin de pişman olmadığına eminim ve bana sorarsan ben dilerdim. Kısa bir an için bile olsa, delicesine büyük bir acı çekecek bile olsam o duyguyu yaşamak isterdim."
"İster beğen ister beğenme, küçük hanım ama ben buyum. Kendini beğenmiş bir f*hişe!" Yol boştu ve kısa bir an bakışlarını bana çevirdi. Gözlerinde yoğun ir nefret gördüm. "İki tane aşk romanından etkilendin diye bana aşk hakkında nutuk atamazsın. Sen aşk hakkında hiçbir şey bilmiyorsun. Brian ve sen, kafası hayallerle dolu çocuklarsınız ve biri şekerinizi elinden alınca, öfkelenip ayaklarınızı yere vuruyorsunuz. Benden sana bir tavsiye, Winona. Büyü! Ne kadar çabuk büyürsen insanlar seni o kadar çabuk ciddiye alır."
Ağlamamak için dudağımı ısırdım ve burnumu çekerek kendimi toparladım. "Haklısın," dedim. "Ben bu hafta sonundan ve şu an yaptığın konuşmadan büyük bir ders aldım. Başından beri bana verdiğin derslerin en büyüğü..." Meraklı bakışlarla bana baktı. Biraz sakinleşmiş gibi görünüyordu ama şimdi içinde fırtınalar kopan bendenim. "Birini hak ettiğinden daha fazla önemsediğinde, hak ettiğinden daha fazla zarar görürsün."
"Gerçekten Bray'de o kalede tanıdığım adam sen miydin? Benim gözüm kör, kulağım sağır eden şey neydi? Çünkü bir insanın bir anda bu kadar acımasız olması imkansız. Başından beri böyle olmalısın."
Alexander daha yumuşak bir sesle, "Winona," diye mırıldandı.
Sanırım artık ağlıyordum ama buna engel olamıyordum. Gözyaşlarımı elimin tersiyle silip oturduğum yataktan kalktım. "Beni hayal kırıklığına uğrattığın için seni suçlamıyorum," derken kapıya doğru ilerleyip ardına kadar açtım. Alexander gitmesini istediğimi anlamıştı. Kapıya doğru yönelirken başı öne eğikti. Yanımdan geçip odadan çıkmadan önce sözlerime devam ettim. "Çok fazlasını beklediğim için kendimi suçluyordum."
"Senin bu yaptığın beni altüst ediyor. Bana böyle bakıyorsun, sonra... Sonra bana umut vermediğini söylüyorsun."
"Nasıl bakıyorum?" diye sorarken aslında cevabını biliyordu. Cevap vermemek için valizime doğru bir hamle daha yaptım ama Alexander bunu engelledi.
"Beni ister gibi," diye mırıldandım. "Sanki beni arzuluyormuşsun ve hiçbir şeyi bundan daha fazla istemiyormuşsun gibi..."
"Gerçekten seni arzulamadığımı mı düşünüyorsun?" Bana doğru yaklaştı, teninin kokusu burun deliklerimden içeri doldu. Bu çok tehlikeliydi. "Kulaklarını aç ve beni dinle, Noinin çünkü bunu sana bir defa söyleyeceğim. Hayatta hiçbir şeyi seni arzuladığım kadar arzulamadım." Kulağıma doğru eğildi. "Ben seni görene kadar hiçbir şey istemedim." Gözlerimin içine bakmadan önce sözlerinin bedenimde yarattığı etkiyi bekledi. "Bunun beni ne kadar korkuttuğunu tahmin bile edemezsin."
Kendimi işaret ederek, "Benden mi korkuyorsun?" diye sordum.
"Evet, cesaretinden korkuyorum. Teslimiyetinden, masumiyetinden, çılgınlığından. Senin aşkından korkuyorum."
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder
Kitap ya da yazı hakkındaki görüşünüzü bizimle paylaşın