Kitabın yorumu için tıklayınız!
"Sana ulaşan yollar o kadar karmaşık ve engebeli ki, hangi yol sana varıyor, ben bulamıyorum, Jülide," dedim dudak bükerek. Elerim iki yana açıldı kendiliğinden. "Hevybanu'ya ulaşabilmem için önce Jülide'yi mi aşmam gerekiyor?" Başımı yenilmişçesine eğdim. "Tamam, kabul! Ona da kabul anasını satayım!" Beni görmezden gelmesine katlanabilecek sabrım kalmamıştı. İşaret parmağımı kendine doğru yöneltip "Ama bu yolda önüme kim çıkarsa ezerim!" dedim acımasız bir tonda. Gözleri şaşkınlıkla irileşti. "Eski müstakbel bilmem neyin, "dedim gerçek bir tiksinmeyle. "Çakma çıkmaların hatta..." Sesli bir nefes verdim. "Buna senin çimen gözün de dahil!" Çünkü çimen gözüne, kardeşim derken bile zorlanır olmuştum artık. Konumuzun sadece etrafındaki erkekler olmadığını anlasın diye dik bir tonda "Bir de bu uğurda anasını bile tanımayan Alp Aslan'la tanış bakalım, sevecek misin..." dedim kaşlarımı havalandırarak. Bir yandan Yavuz Albay'ın kurduğu düzenek bozulmasın, aman kimse de kırılmasın, canından olmasın diye uğraşırken benim gönül dağımın a*ına koymuşlardı. Aman, Hevybanu'nun başı yanmasın; itin, uğursuzun yemi olmasın, uzak durayım derken, gelip benim yüreğimin ortasında yangın çıkarmıştı. Madem ben yanıyordum, o zaman beraber yanmamızda da bir sakınca olmamalıydı. "Senin unuttuğun, atladığın bir şey var," dedim gülümseyerek ve az önce ona doğru salladığım işaret parmağımı kendi göğsüme dayadım. "Bana boşuna 'Şahin' demiyorlar ve ben..." imayla dilimi damaklarımda turlattım. "Lakabımın her zamana hakkını verdim, yine veririm."
*****
Bana doğru çekingen bir adım attı. "Ben seni affetmemem gerektiğini her sabah kendime hatırlatırken..." Burukça gülümsedi. "Sen; ben sen affetmeyeyim de, buraya, bana..." dedi ve ağırca yutkundu. "Sağ salim varabilesin diye Allah'a dualar etmek zorunda kalacaksın!" Sırf ben; her gittiğim yerden, sağ salim kendisine dönmem adına dualar edeyim diye mi yemin etmişti? Hangimize ceza kesmişti? Hangimizin amansız bir ateşin içerisine itmişti? İçimdeki; Hevybanu'nun bulunduğu yolda yapamayacağım şeyin olmadığını bağıran sesi susturabilseydim, belki de çekip giderdim. Giderdim, çünkü bizi içine attığı ateş önce onun yüreğini kül ederdi... Sağ elimi kaldırıp sol göğsümün üzerine hafifçe, iki kez vurunca irkildim. "Yanacağız," dedi fısıltıyla, zihnimin dış sesi gibi.
"Ama birlikte?"
*****
"Sana ulaşan tüm yollar tutulu, Hevybanu ve sen; yüzünü bana dönüp sana çıkan yolları aydınlatmak yerine, sırtını dönüp beni karanlıklara mahkum ediyorsun." Tuttuğu elime bir öpücük kondurduğunda, yüreğim sarsıldı. Yüzümü dönüp bazı gerçekleri itiraf etmekle etmemek arasında sıkışıp kaldım. "Oysaki sana söylediğim ismin anlamı bile ay prensesi..." Hafifçe gülümseyişinin sesini duydum. "Ben senden ışığını paylaşmanı beklerken, sen ışığını benden sakınıyorsun.."
*****
"Şu hale bak," dedi gövdesini göstererek. "Kapından ayrılamıyorum! Söylesene bana, sevdiğini söyleyince mi sevmiş oluyor bir insan yoksa canını yoluna serince mi? Hangisi daha büyük? Hangisi daha yüce? Hangisi daha eşsiz? Nedir bunun kıstası? Söyle ben de bileyim!"
"Kıstas yapan ben değilim. Ben diyorum ki zihnime sokma. Sokma işte!" diyerek sesli bir nefes verdim. "Ben bunu düşünmek istemiyorum. Bir başka insanın varlığını, kıymetini... 'Acaba beni de sever mi?' düşüncesiyle kavrulmak istemiyorum!"
Aniden üzerime doğru adımlayıp, nihayet bulup takabildiğim künyemi hoyratça çekti. Künyemden tutup kendisine doğru çektiği için acıyla yüzüm kasıldı. Sağ avuç içimdeki, çiftli hale gelen künyeme bir bakış atarken, sol eliyle boynundaki künyesini tişörtünün içerisinden çıkardı. "Bak bakayım, diğer yarısı nerede?" diyerek başını iki yana salladı. "Ben bu künyeyi bir kez çıkardım boynumdan. Onda da senin boynuna geçti. Ben sana sordum. Şimdi kalkıp bana mızmızlanmaya hakkın var mı?" Birbirimize meydan okurcasına kaşlarımız havalandı. "Ben sana hiç 'seni seviyorum,' demek ama sen bunu iliklerine kadar hissedersin. "
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder
Kitap ya da yazı hakkındaki görüşünüzü bizimle paylaşın