Gölge Serisi
"Benden de mi korkuyorsun?" Bu soru biraz fazla cüretkardı. Belen dişlerini sıktı.
"Sizi tanımıyorum. Sabah ki sözlerinize bakılırsa bir sapık bile olabilirsiniz."
Boran hafifçe gülümsedi ama bu sözlere ters bir tepki vermedi. "Güzelliğini övdüm sadece. Kötü bir şey demedim."
"Bir de bakışlarınız vardı tabii..."
"Sen yolda yürürken güzel bir çiçek gördüğünde durup onu seyretmek, koklamak istemedin mi hiç?"
*****
"Ben rüzgarda yürümeyi çok severim. Kendimi hep daha özgür hissederim. Tıpkı deli dolu koşan bir at gibi!" Sustu bir an. Belen sessizce bakıyordu. "Hem senin için de iyi olur. Hava alırsın."
Nedense onunla yürümek istiyordu. Sebebini bilmiyordu. "Kumsalda yürümeyi mi kastediyorsun? Her yerimiz kum olacak!" diye söylendi.
"Macera olur..." Belen hafif bir nefes almıştı. Onun endişesini hisseden Boran gülümsedi. Ender gülümseyişlerinden birisiydi. "Hem gündüz vakti emniyette de olursun. Bir ağacın altında seni sıkıştıramam nasılsa!"
"Zaten bir daha öyle bir şeyin yaşanmasına izin vermem, Boran Bey! Sizin yüzünüzden aynada kendime bakamıyorum."
"Halbuki bir baksan..." diye mırıldandı genç adam. "Bir erkeğin senden uzak durmasının ne kadar zor olduğunu görürdün!"
*****
"Bu gece benim ve diğer erkeklerin ruh sağlığı yerinde kalsın istiyorum. Kimsenin sana yiyecekmiş gibi bakmasını istemiyorsan üstünü değiştirirsin!"
Bu açık bir kıskançlıktı. Belen ne diyeceğini bilemeden ona bakıyordu. Alanya'da muhtemelen kendisinden daha açık giyinmiş bir sürü kadın olacaktı fakat mesele o değildi. Sahiplenildiğini tüm saf kalpliliğiyle hissediyordu. Bunun sevimli bir kıskançlık olduğunu hissetmek ise, nedense hoşuna gitmişti.
"Giyimimi kıskanacağın kadar yakın değiliz!" dedi yine de inatla.
"Öyle mi?" diye mırıldandı Boran. "Bence gayet yakınız!" dedi tatlı bir ses. "Benimle hangi ilkleri yaşadığını annene rahatça anlatamayacağına bahse girerim!" Gözleri yine açıkça bluzunun gizleyemediği dik kabarıklarda gezinmişti.
"Sen gerçekten..." Yutkundu. "Sen gerçekten terbiyesiz ve..."
"Ben gerçekten alışık olmadığı duygular yaşayan, özel bir sarışını beğenip kıskanan bir adamım!" diyerek onun sözünü kesti Boran. "Hayatımda ilk kez bir kadının kıyafetine karışıyorum. Lütfen, değiştir..."
*****
"Aslında..." diye başladı Sesi alçaktı. "Aslında kafam çok karışık!" Bu çok belliydi zaten. Bir erkekten hoşlanan ve hoşlanıldığını bilen bir genç kızın daha neşeli olması gerekmez miydi? Havalarda uçuyor olmalıydı. "O... O yanımdayken kalbim deli gibi çarpıyor!" diye itiraf etti. Sesi titremişti. İlk kez bir erkek hakkında annesiyle konuşuyordu. Böyle şeyleri olayca anlatabilen bir kız değildi. "Ben bile neler hissettiğimi tam olarak bilemiyorum. Daha önce onun gibi birisiyle hiç karşılaşmadım. Sana garip gelecek ama daha onun yanımda görmeden bile varlığını hissedebiliyorum. Tüylerim diken diken oluyor. Bir çeşit mıknatıs gibi... Sanırım bundan hoşlanıyorum. Bende yarattığı etkiyi, kadınca şeyler hissetmeyi seviyorum. Diğer yandan, kendine olan öz güveni, ısrarcılığı, cüreti beni korkutuyor. Yarın gidecek olan bir adamın eğlencesi olmak istemiyorum. Çünkü gideceğini bilmiyorum..." Susup dudağının kenarını hafifçe ısırdı.
Della onu anlamıştı. Kızının kalbine artık bir ateş düştüğünü, bu ateşin onu kavurup pişirdiğini, ergenlik meyvesinin bir anda olgunlaştığını biliyordu. O artık genç bir kadının duygularıyla savaşıyordu.
"Gidecek diye üzülüyorsun!" dedi yavaşça.
"Evet!" dedi Belen üzgün bir sesle. "Anne! İlk kez bir erkeğin beni üzebileceğini anladım ve... bu hoşuma gitmiyor."
*****
Belen elleriyle adamın ellerinin tutup çekmek isterdi ama kelepçe gibi parmakları belinden söküp atmak imkansızdı. Dudaklarına takılıp kalan gözler ise içini ürpertmişti. Öfkesi gitgide farklı bir yöne kayıyordu. Teninin mis gibi kokusu, o anda dayanılmaz bir hale gelmişti.
"Artık hiç umurunda değil!" dedi burnunu yine çekerek. Islak burunla bile bu güzel kokuyu alması saçma değil mi? Yoksa hayal gücü mü onunla oyun oynuyordu? "Bırakır mısın beni..."
"Hayır!" dedi Boran inatla. "Her şeyi düzeltmeden olmaz."
"Ancak buradan gidersen her şeyi düzelir! Bunu anla artık!"
Boran'ın ağzından, "Çok geç!" diye kısa bir cümle çıktı. Sakin, kararlı bir tona sahipti. "Gidemem... Buradan da hayatından da çıkmayacağım, Belen... En azından şimdilik..."
"Fakat neden? Neden? Madem oteli istemiyorsun, o zaman ne istiyorsun?"
"Bu çok açık değil mi?" dedi Boran yumuşakça. "Aklımdaki her şeyin önüne geçtin! Kendimi tanıyamaz oldum. Seni gördüğüm ilk saniyeden beri istediğim tek, sensin!"
*****
Boran gözlerini genç kıza çevirdi. "Bir beraberlikte ilk beklenti aşktır sanıyorsun. Bazıları için öyle olabilir. Fakat yaş ilerledikçe beraberliklerdeki beklentiler değişebilir. Mesela aşk yerine sevgi istenebilir."
"Aynı şey değil mi?"
"Bence değil... Sevgi kelimesinin kapsamı çok geniştir. Bir anne çocuğuna aşık olabilir mi? Hayır! Onun yerine canını verecek kadar çok sever. Sevgi güçlüdür... Sevgi sınırsızdır. Bazen bir akrabanı, hayati bir organını verecek kadar çok seversin. Zamanla aşı olduğun kişinin bazı şeylerinden rahatsız olup kendini geri çekmeye başlarsın fakat sevdiğin kişinin bazı şeylerinden rahatsız olup kendini geri çekmeye başlarsın fakat sevdiğin kişinin her şeyini çok seversin. Terini de dökülen saçlarını da suratsızlığını da veya çok konuşmasını da... Küçük şeyleri sevmesini seversin... Gülü koklamasını, denişe ayağını sokmasını, sana diklenmesini hatta sadece yanında olmasını bile!"
*****
"Belen!" dedi yavaşça. "Eğer... Eğer vazgeçmek istersen anladım. Nişanı bozmak istersen sesimi çıkarmayacağım. Karar sana kalmış!"
Genç kız bu ağır sorumluluğun altında hafifçe irkildi. Dişlerini sıktı. Parmağındaki pırıltılarla dolu yüzüğe gözler kaydı. Sıkıntılı bir şekilde onu diğer elinin parmakları ile ovalayıp durduğunun farkında bile değildi. "Tarihin en kısa nişanlılığı olacak bizimkisi o zaman..." dedi ağır ağır. Sesi artık ağlamaklıydı. Gözlerinin içi dolmuştu.
Boran da hafifçe irkilmişti. Kaşları çatıldı. "Yani?" diye sordu onun gözlerini görmeye çalışarak.
"Yani..." diyerek derin bir nefes çekti Belen ciğerlerine. Başını kaldırıp ona baktı. Nemli gözleri öfkesini kaybetmiş olsa da acıyla doluydu. "Sen... Sen hiçbir zaman hayalimdeki adam olmadın. Hiç senin gibi bir adamı düşlemedim. Sen benim tüm kimyamı bozuyorsun. Senin yanında elim ayağım titriyor. Sana kısayım mı, seveyim mi karar veremiyorum. Çoğu zaman cüretkar, baskıcı, korkutucusun... Bana göre o kadar farklısın ki saymakla bitiremem. Ben ise öyle bir insan değilim. Gizemli olmanı, kavgacı olmanı, hayata karşı umarsız olmanı, ölümle dans ediyor olmanı sevemem. İşine karşı anlayış göstersem de her gün endişeli bir hayat yaşayamam..."
O susunca dikkatle dinleyen Boran'ın gözleri hafifçe kısıldı. Yanak kasları dalgalanmıştı. Dişlerini içeriden sıktığı belliydi. Yine de bu beklemediği sözler karşısında serinkanlılığını korudu. "Nişanı bozmak mı istiyorum?" diye sordu dikkatli bir sesle.
Belen'in pürüzsüz yanaklarından bir damla yaş usulca aşağı süzüldü. Sonra farkında olmadığı bir şekilde, pırlanta yüzüğünü parmağından yavaşça çekip çıkardı. Bir süre baktıktan sona ona doğru uzattı.
"Özür dilerim..." dedi içli bir şekilde. "Yapamam..."
*****
"Nişan olmadı..." dedi yavaşça. Gözlerini akan trafikten ayırıp o neşeli yeşil gözlere çevirdi. Siyah gölgeli gözler bir an için kısıldı.
"Sahi mi?" Boran'ın sessizliği üzerine ısrar etti. "Niye?"
Genç adam burun kıvırdı. "Niye olabilir ki?" Hafif bir nefes almıştı ve içindeki ince sızıyı Doğan o anda hissetmişti.
"İşin yüzünden mi?"
"Evet..."
Doğan birkaç saniye sessiz kaldı. Belki de düşüncelerindeki karmaşa yüzünden biraz daha faza basmıştı. Siyah Jaguar öne doğru atıldı. "Bizler bir kadına göre değiliz..." dedi sonra yavaşça. "Bunu kabullenmek lazım."
Boran düz bir sesle onayladı. "Haklısın..." Yanak kasları dalgalandı bir an. "Yine de... Yine de bir kadını gerçekten sevince ümitlenmeden yapamıyorsun."
*****
"Beni niye hiç aramadın?"
Boran biraz şaşırmış gibiydi. Yerinde huzursuzca kıpırdandı. "Aramamı mı bekledin?" diye sordu garip bir sesle.
"Elbette bekledim..." Gözlerini kırpıştırdı. Ağlamayacaktı! Fakat aşkı ve incinmişliği, gururundan önde gidiyordu besbelli. Son çare olarak dudaklarını ısırdı ama pek başarılı olamadı. "Öylece çekip gittin! Ben sana bir kötülük yapmadım ki!"
"Belen..." Boran iyice huzursuz olmuştu. Onun göz pınarlarında biriken yaşlar genç adamın direncine darbe vurup bir anda zayıflatmıştı.
"Aksine, sen bana kötülük yaptın!" Sonunda pırlanta kadar parlak iki damla yaş yanaklarından aşağıya kaymıştı. "Bana en baştan beri yalan söyledin! Hayallerimi, kalbimi koparıp aldın benden! En sevdiğim şey olan oteli bile önemsizleştirdin! Babamın gerçek yüzüyle beni baş başa bıraktın..." Uzanıp masadaki peçetelerden bir tane aldı. Gözyaşlarının artmasına engel olamıyordu. "Senin için korkmamı bile ters anladın! Ölüme gitmenin beni ne kadar üzdüğünü umursamadın!"
"Umursadım! Ve ölmedim..."
"Ama korktum!" Sesi isyan doluydu. Yanaklarındaki ıslaklığı aceleyle silip göz pınarlarını kurutmaya çalıştı. "İyi olduğunu öğrenmek benim hakkımdı!"
"Her şeyi bitirmiştin!" Bu sefer hakikaten isyan ediyordu. İri, güzel gözlerle Boran'a baktı. "Ölümle oynayan bir adamı seçmemi istedin benden!"
"Sandığın kadar tehlike içinde olmadığımı söyledim sana!"
"Sen bunu bir de benim acıyan kalbime söyle..."
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder
Kitap ya da yazı hakkındaki görüşünüzü bizimle paylaşın