Şafak Vakti Serisi
Eli elimde yatağın yanına yere çökmüş, bana bakıyordu. Bir gözlerine bir de ellerimize, sonra tekrar gözlerine baktım.
Şekilli ve kalın dudakları aralandı.
"Gözlerin, gözlerimdeyken ne hissediyorsun?"
Çatallı bir sesle, "Hissettiğim şeyi bilmiyordum ama her ne hissediyorsam o şey çok yakıyor," dedim.
Gözümden bir damla yaş önce yanağıma yanağımdan da yatağıma düşüt o an. Sol elini kaldırıp kalbimin üzerine tam değecekmiş gibi asla değemeden milimetreler kala tuttu, "Burayı mı?" dedi kalbime dokunmaktan korkar bir vaziyette kalbimi gösterirken.
Gözlerimi usulca yumup, yavaşça onaylar gibi başımı salladım.
Eli kalbimin üzerinde sımsıkı yumruk oldu, sonra yavaşça geri kendine çekti.
Derin bir nefes verdiğinde uzun ayaklarını uzattı oturduğu yerde.
Sağ eli sağ elimdeydi. Sağ elim, elini özlemişti. Elim, eline bir kere değince meftunu olmuştu...
*****
"Canının yandığını da biliyorum. Ama sen burada güzelsin Zeynep. Yaşadığın cennette, bahardan güzel kokunla, konuşurken şarkı söyler gibi olan ses tonunla, güneş tenine vurduğunda ışıl ışıl parlamanla, asi başkaldırışlarınla, denizden gelen melteme kavuşunca uçan saçlarınla, dalga sesleriyle yarışan kahkahanla güzelsin. Sen tam da burada, cennetinde güzelsin Zeynep. Bense cehennemde yaşarım...
Sen ufak bir hüzünle solarsın Zeynep ve ben hep giderim ve de kimse bilmez nerede olduğumu. Bazen aylarca giderim ben. Sen sevilmesi gereken bir kadınsın, bense sevemem, ben sevmeyi bilmem. Az önce durduğun her şey doğru... Ben gidersem senin hayatına, bendeki acıları, senin güçsüz bedenin kaldırmaz."
*****
İyice yamacına girdim ve sağ elimle işaret parmağımı kaldırıp kol kaslarını göstererek, "Bunlarla sağlam adam olunmuyor!" Ardından kalbinin olduğu yere avucumun içiyle güçlü vurarak, "Burayla adam olunur! Sen tam da bu yüzden adamlıktan sınıfta kaldın!" dedim güçlü bir ses tonuyla.
Sinirle solur gibi bir an gözlerini kapatıp hemen geri açtı. Ani bir hareketle ellerin yanaklarıma koyup, kısa ve güçlü bir nefes verdi. İki başparmağını birden dudaklarımın üzerinde dudaklarımı kaydıracak şekilde bastırarak gezdirdi ve konuştuğunda sesi çok sertti.
"Ah be Zeynep! Lan bazen diyorum ki ağzından çıkanların Mert sen kes cezasını! Gözünün yaşına bakma diyorum insafa gelme, merhamet etme diyorum!" Gürleyen sesi bir anda yumuşadı. "Sonra sana kıyamıyorum... Sana kıyamıyorum. Sen bende kayboluyorsun! Ama asıl sıkıntı ne biliyor musun Zeynep!" derken ellerini yanaklarımdan omzuma, oradan da kollarımın üzerinden ellerime indirdi.
İki elini birden sağ elime getirip elimi okşamaya başladı.
"Anladım ki sen bana her ne verirsen, ben senden her ne alırsam, sende dokunduğum her neresi olursa..." elimi kaldırdı gösterir gibi ve devam etti. "Hep onu istiyorum. Tenin bende bağımlılık yapıyor, sanki yıllardır bana aitmiş gibi... İstiyorum. Bu öyle bir istek ki bu çok canını yakar Zeynep. Ve ben, sana kıyamıyorum."
Gözlerini sağ elimden kaldırıp tekrar bana dikti.
"Ben seni kendi cehennemimde ağırlamayacağım Zeynep. Sen de kendi cennetinden ayrılmayacaksın!"
*****
"Düşünemezsin sen benim iyiliğimi! Beni hem dipsiz kuyulara atıp hem de beni düşünemezsin!" diye bağırdım sahil boyu yankılanacak şekilde.
Dalga geçer gibi güldü ve tıslayarak devam etti. "Kuyu mu? Kuyu... Kuyu, öyle mi?"
Gülüşü çok psikopatça bir hal almıştı. Ardından imalı bir şekilde sesini yumuşattı.
"Sen kuyuda olduğunu mu düşünüyorsun Zeynep? Sen bu dünyanda, her şey elinin altındayken, bir kuyuda olduğunu düşünüyorsun, öyle mi?" Bir anda gürlemeye başlayınca yerimde zıpladım. "Ne zaman beri cennet gibi yer, kuyu oldu?!" sonra ateşleri savurur gibi bağırarak göğsüne elleriyle vurdu.
"Sen ömrün boyunca kuyu mu gördün Zeynep?! Kuyu nerede, biliyor musun? Burada kuyu! Kuyu beni içimde!"
Ben yükselen sesine şaşırarak ona bakıyorken, o süratle yanıma geldi. Kısık ve soluk soluğa sesiyle, "Sen cehennem kuyularına düşme diye ben kendimle savaşıyorum! Çukurlarımda kaybolma diye kendimi tutuyorum. Sen ömrümü, yarını olmayan bir adama harcama diye; ben, kendi nefsimi çiğniyorum!" diye bağırdı.
O bağırınca, ben de bağırmaya devam ettim. Gururum zaten yerle birdi ama yine de vazgeçemiyordum.
"Böyle yanmıyor muyum? Peki sen? Sen de yanmıyor musun? Sen benim gözlerimden, benim acımı okuyabilecek kadar vakıfsın, değil mi bana? Bak! Bak o zaman gözlerime!" diyerek yüzünün dibine girdim parmağımla yüzümü göstererek, kısık sesle devam ettim.
"Bak bu gözlere! Sayende yanıyorum ben. Tebrik ederim."
*****
Gözlerimi gözlerine diktim.
"Gel, birlikte yanalım! Razıyım ben kalbindeki dibi olmayan cehennem çukurunda yanmaya. Dibine kadar giderim, dibi yoksa sonsuza kadar düşerim!" Gözleri hızla dolandı gözlerimde.
İki elini birden yanağıma koydu, burnumu burnuna dayayıp derin bir nefes çekerken gözlerini kapattı ve hızlı bir şekilde konuşmaya başladı.
"Ya çıkıp gitmek istersen Zeynep?"
"Çıkmak isteyen kim? Sen gitsen de ben gitmeyeceğim senden. Anla bunu! Tek başına uzaktan uzağa yanmaktansa, bir kere deneyelim! Yapamayacağım ya da yapamayacaksın diye düşünmeden deneyelim!"
"Ateşle oyun olmaz Zeynep. Denenmez bu. Sen benim nasıl biri olduğum farkında mısın?"
"Ne yaparsan yap! Bana ne yaparsan yap! Başı da sonu da ne olursa olsun! Ben seninleyim! Beraber yapalım, beraber yanalım!" derken güçlü bir sesle, yanaklarımı tutan ellerini daha da sıktım. "Beraber olalım..." dedim en sonunda ince bir sesle titrer gibi. "Seni istiyorum. Öylesine değil, bir küçük kızın hevesi gibi... Yanmaya razı bir şekilde. Tam. Eksiksiz. Her şeyi göze alarak... Tamamen seni istiyorum."
*****
"Zoru görünce hep kaçıyorsun, değil mi Zeynep?" dedi daha kısık bir sesle.
Aslında sadece tavlayı kastetmediğin, onunla aynı yolda yürümeyi kastettiğini ve bu konuda bana güvenmediğini anlamıştım.
Elimle tavlayı gösterip, "Zor değil ama bu imkansız!" dedim cırlayarak.
"Ya imkansız olursa..." diye mırıldandı üzgün gibi donuklaşarak. Kaşlarımı çattığımda Şafak ayağa kalktı ve tam yanıma geldi. Dizi dizime değecek şekilde oturmuştu. Zarları aldı ve attı. Benimle yerime oynadı. Sonra tekrar attı, kendi yerine oynadı. Bu şekilde on hamle sonra kendine ait olan kısmı kendisi yendi.
Sonra bana döndü. "Senin yetemediğin yerde ben yeterim, zorlanırsan ben sana kolaylaştırırım. Takatinin kesildiğini hissedersen ben seni sırtıma alırım... Ama yeter ki pes etme. Bir cesaret girdiğin bu yolda, gerçeklerle karşılaşınca sevginin benimle imkansız olduğunu düşünüp pes etme," dedi gözlerini gözlerime dikip.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder
Kitap ya da yazı hakkındaki görüşünüzü bizimle paylaşın