Kitabın yorumu için tıklayınız!
*****
"Onu seviyor musun Thomas?"
Tereddüt bile etmedi. "Evet ama düşündüğün şekilde değil. Onu ilk gördüğümde beni anlayacağını biliyordum. Tıpkı benim gibi olduğunu."
"Tıpkı senin gibi mi, nasıl?"
"Yalnız."
Ve kendimden mümkün olduğunu bile bilmediğimden çok daha fazla nefret ettim. Suçluluk duygusu boğucuydu, kalıcıydı ve hak edilmişti.
"Ama onun için daha kötü Edward. O tüm dünyadaki en yalnız insan."
"O lanet olası Kraliçe! Her günün her anı etrafı insanlarla çevrili."
"Ama yine de kimsesi yok. Onu önemseyen hiç kimse yok. Gerçekten önemseyen kimse yok. Benden başka... Ve umuyorum ki çok yakında... Senden başka."
*****
Lenora ayağa kalkıp atına bindi ve ben de battaniyeyi çantaya geri koyduktan sonra yanına gidip arkasına geçtim.
"Ne yapıyorsun?" diye sordu şaşkınlıkla.
Uzanıp dizginleri elinden aldım ve atı döndürdüm.
"Tekrar yapmanı istiyorum," dedim kulağına yaklaşarak.
"Neyi?"
"Gözlerini kapat, kollarını iki yana aç ve rüzgarı yakalamaya çalış. Ormandaki o gün gibi. Tekrar o kız ol."
Gözleri bir an için savunmasızlaştı. Masum ve istekliydiler. Birine güvenmeye can atıyordu... Bana güvenmeye.
"Sanırım geçen sefer dersimi aldım," dedi.
İçimde şiddetli, vahşi bir korumacılık yükseldi.
"Ama artık ben varım." Kolumu beline doladım, hissedebileceği kadar sıkıydı. "Düşmene izin vermeyeceğim."
*****
*****
O keskin gümüş gözler beni iliklerime kadar kesti.
"İlk olmazdın. Wessco'daki her kralın bir metresi, her prensin bir fahişesi olmuştur. Babam hakkında bile fısıltılar vardı ama bunların annemin kulağına gittiğini hiç sanmıyorum."
"Prensler ya da krallar umurumda değil. Bilmek istediğin bir şey varsa, lafı dolandırmayı bırak ve sor."
Çenesini kaldırdı ve omurgasını dikleştirdi. "Onunla mıydın?"
"Onunla mıydım?" diye tekrarladım sertçe. Alaycı bir şekilde. "Ne kadar çekingen bir ifade. Çok ağırbaşlı, çok temiz. Yine bu noktaya mı geldik? Kibar, terbiyeli kelimelere geri mi döndük?"
Yumruğumu masaya vurdum ve lamba düşerek yere çarptı.
"Senden gelen her şeyi kabul ederim, Lenny. Hayal kırıklığını, öfkeni, şüpheni - hatta nefretini bile - kabul edebilirim ama asla kabul etmeyeceğim şey senin kayıtsızlığın. O yüzden benim yanımdayken o lanet maskeyi takma."
Masanın etrafından dolaşıp ona baktım, yüz yüze durduk. "Şimdi bunu tekrar deneylim. Ne bilmek istiyorsan sor. Kelimeler dudaklarının ucunda; tadını alabiliyorsun, değil mi? Sor gitsin."
Ve Lenora hayal kırıklığına uğratmadı.
"Bana yalan mı söyledin? Şimdi de yalan mı söylüyorsun?" Bana biraz daha yaklaştı, sesi her kelimede yükseliyordu. "Onunla buluştun mu? Onu öptün mü? Sana dokundu mu?" Elleriyle beni itti. "Onu becerdin mi?" Ve yumruklarıyla göğsüme vurdu. "Yaptın mı? Yaptın mı?"
Bileklerini tutuk aramıza hapsettim. "Hayır. Asla."
*****
Yaşlar yağmur damlaları gibi kirpiklerine yapışmıştı, ama gözlerini tekrar açtığında sakinleşmişti.
Teslim olmuştu.
İnsanların sonrasında ne olacağını bilmedikleri ama her ne olursa olsun çoktan kabullenmiş oldukları türden bir teslimiyetti.
Elini yüzüme bastırdı. "Seni seviyorum, Edward. Seni hep sevdim. Korkuyordum... Ama artık korkmuyorum."
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder
Kitap ya da yazı hakkındaki görüşünüzü bizimle paylaşın