Kitabın yorumu için tıklayınız!
*****
"Çiçekler nerede?"
Ah, lanet olsun. "Hangi çiçekler?"
"Çiçekler Eve, az önce gelen çiçekler."
"Bilmiyorum ki. Ben daha yeni - Hey ne yapıyorsun!"
Roarke onu tutup öyle hızla kendine çevirmişti ki Eve neredeyse dişlerinin titrediğini hissetti. Eğer Roake'ın gözlerindeki öfke karşısında buz kesmemiş olsa muhtemelen titriyor olurdu. Buz gibi öke hızla aleve döndü. "Bana yalan söyleme. Sakın bana yalan söyleme Eve!"
"Kes şunu." Roarke onu hala kollarından tutuyordu. Eve şu anda bile - bu kadar öfkeliyken - asla canını yakmadığının, parmaklarını morluktan uzak tutmaya çalıştığının farkındaydı. "Buraya sürekli içek gelip duruyor. Ben nereden bilebilirim ki? Bıraksana beni. Acıktım."
"Yaptığın birçok şeyi tolere edebilirim Eve ve Tanrı biliyor, ediyorum da. Ama karşımda durup, gözümün içine bakarak bana yalan söyleyemezsin. Seni son görüşümden sonra olmuş izler var kolunda. Üstelik el izi bunlar. Summerset alt katta kocaman bir aranjmanı çöp öğütücüsüne sıkıştırıyor. Senin talimatınla olduğunu düşünüyorum, çünkü onları ilk önce buraya getirmişti. Lanet olsun, kokularını hala alabiliyorum. Korktuğun şey ne böyle?
"Bir şeyden korktuğum yok!"
"O zaman kim? Gözlerine o korkuyu kim yerleştirdi?"
"Sen."
*****
"Sen aptal bir kadın değilsin. İçgüdülerin ve zekan en çok takdir ettiğim özelliklerinden."
"Yapma, Roarke, lütfen. Bu olanları kişiselleştirme."
Roarke'ın gözleri parladı. Sert, mavi bir çeliğin alev alması gibiydi. "Olanlar kişisel."
"Bak, hayır." Eve bunu kontrol edebilirdi. Etmek zorundaydı. Roarke' doğru uzandı. "Sana ulaşmasına izin vermezsen hiç de kişisel değil. Ricker böyle olmasını istiyor. Kişisel algılamanı istiyor ki seni mahvedebilsin. Roarke, sen aptal bir adam değilsin. İçgüdülerin ve zekan en çok takdir ettiğim özelliklerinden."
Bir saatten uzun bir süredir ilk kez Roarke'ın dudaklarının ucuna hafif bir tebessüm dokundu. "Başarılıydı, Eve."
Eve girebileceği açıklığı gördüğü anda atladı. "Beni incitemez." Kalkarak Roarke'ın yanına oturdu ve kollarını omuzlarına doladı. "Sen izin vermediğin sürece beni incitemez. Sadece senin aracılığınla canımı yakabilir. Bunu yapmasına izin verme. Oyununa gelme."
"Kazanamayacağımı mı düşünüyorsun?"
Eve ona doğru sokuldu. "Kazanacağını biliyorum. Kazanacağını ve bunun bize nelere mal olacağını bilmek de beni korkutuyor. Bize Roarke. Bunu yapma."
*****
*****
"Sen bana güvenmedin."
"Yanılıyorsun." Eğer egosuna aldığı tekme onu böyle düşündürmeye başladıysa Eve'in bunu düzeltmesi gerekiyordu. "Tamamen yanılıyorsun. Ben hayatımda kimseye sana güvendiğim gibi güvenmedim. Bana bir daha sırtını dönme. Lanet olsun yapma şunu!" Roarke arkasını döndüğünde Eve ona biraz daha yaklaştı. "Korkmuştum. Ve korku karşısında ne yapacağımı çok iyi bilmiyorum. Genelde beni ele geçirmesine izin vermiyorum ama bir şey yapamadım işte. Ben hatalı değildim ama sen de hatalı değildin. İkimiz de farklı seviyelerde haklıydık."
"Bu inanılmaz ve doğru bir analiz. Dün geceki manzarayla karşılaşmadan önce benim de tek başıma ulaştığım nokta buydu." Roarke tamamen yüz yüze gelene kadar ona doğru ilerlemişti. "Sonra gelip o manzarayla karşılaşıyorum. Gerçekten kasıklarıma iki tekme yiyip, bir de emredildiğinde oturan bir köpek yavrusu gibi uysal davranmamı mı bekliyordun Eve?"
*****
Eve arkasını dönüp yürümeye başlamadan önce Roarke onu kolundan yakaladı. Eve ona döndüğünde sıktığı yumruğunu hazırlamıştı.
"Kendini tutma." Roarke usul bir sesle davet etmişti. "Eğer kendin daha iyi hissedeceksen vur lütfen."
"Bunu burada yapmayacağım." Eve sesini kısık tutmak için bütün gücünü harcıyordu. "Her şey yeterince berbat zaten. Boş ver gitsin. Sorgulamaya geç kaldım."
Roarke onu asansöre çekiştirdi. "Gerçekten hiçbir şey yapmayacağımı mı sandın? Öylece durup izleyecek miydim?"
Eve titriyordu ve bunun farkındaydı. Sorunu neydi şimdi? Titriyordu, yorgundu ve paniğe kapılmak üzereydi. "İşime karışmaya hakkın yok."
"Sadece işine geldiğinde değil mi? İşe yarayacağımı düşündüğünde bir sakıncası olmuyor ama. O zaman karışma hakkım oluyor. Yalnızca sen davet ettiğinde ama!"
"Tamam, pekala. Tamam, tamam, tamam!" Eve ellerini öfkeyle iki yana açmıştı, çünkü Roarke haklıydı ve bu durum onu haksız yapıyordu. "Ne yaptığının farkında mısın? Neyi riske attığını biliyor musun?"
"Senin için neyi riske attığımı biliyor musun? Bilemezsin, çünkü öyle bir şey yok. Lanet olsun, senin için riske atmayacağım hiçbir şey yok." Roarke onu omuzlarından kavramıştı. Parmakları sert ve gergindi.
Roarke'ın kontrolünü kaybettiğini görmek, sesinin titrediğini duymak ona garip bir keyif veriyordu. Ama keyiflenecek havada değildi. "Ben idare ediyordum. Kendim başıma halledecektim."
"Tamam işte şimdi birlikte halledeceğiz. Birlikte bitireceğiz. Dikkat et Eve, gururunun seni boğmasına izin verme."
*****
"Ben mantıklı olan şeyi yaptım, en doğru şeyi. Ve bunun için pişman değilim."
"Özür dilemeyeceksin demek? Sana istediğim zaman özür diletebilirim dostum."
"Öyle mi?"
"Evet öyle. Çünkü bana karşı zaafın var. İstediğine sor." Roarke'ın ayağa kalkmasını seyrederek masaya doğru ilerledi. "Benim de sana karşı zaafım var. Kızma sebebimin bu olduğunu ya da en azından kısmen bu olduğunu farkında değil misin? Ricker'ın sana yaklaşmasını istemiyorum. Onun sana elini sürmesini istemiyorum."
"Evet." Roarke iç geçirdi. Nadiren gösterdiği bocalamalardan birini yaşayarak elini saçlarının arasından geçirdi. "Evet, biliyorum."
"Bahsettiğim nedenin diğer kısmı da evet, gurur ve bunu görmezden gelmek benim için kolay bir şey değil ama. İşime geldiğinde işlerime karışmana izin vermemle ilgili söylediğin şey var ya hani? Haklıydın. Bunun değişeceğini söylemiyorum fakat haklıydın. Bu da pek hoşuma gitmiyor. Ve bildiğim bir şey daha var, yalnızca beni yumruklamak falan istediğinde arkanı o şekilde dönüp gidiyorsun."
"O şekilde epey dönüp gidiyor olmalıyım desene."
Roarke'ın amacı onu gülümsetmekti ama Eve gülmedi. "Hayır, konu da bu. Gitmiyorsun." Eve masanın etrafında dolaşarak onun yanına geldi ve Roarke'ın yüzünü ellerinin arasına aldı. "Hiç gitmiyorsun."
"Eve." Roarke ellerini kaldırarak karısının kollarına koydu.
"Henüz söyleyeceklerim bitmedi. Planın iyi bir plan. Harika değil ama bir şeyler ayarlayabiliriz. Bense başka bir yol tercih ederdim. O tele-linki alıp az önce konuştuğu kişiyi aramanı, gezegen dışına yapman gereken o yolculuğa çıkmanı ve kimsenin halledemediği o durum neyse onunla ilgilenmeni isterdim. Bunu isterdim Roarke, çünkü sen benim için şimdiye kadar kimsenin olmadığı ve asla olamayacağı kadar önemlisin. Ama bunu yapmayacağını da biliyorum. Ve eğer cuma gecesi sana bir şey olursa -"
"Olmayacak."
Eve "Eğer olursa," diye tekrar etti, "yaşamımı senin yaşamını cehenneme çevirmeye adayacağım."
Güzel bir kitaba benziyor. Okuyacağım teşekkür ederim :)
YanıtlaSil