3 Şubat 2021 Çarşamba

0 ALINTILAR // Işılca - Ebru (Bir Türk Masalı #6)

Işılca'nın Bir Türk Masalı serisinin 6. kitabı Ebru'yu da okudum ve size çok müthiş alıntılarla geldim. Tabi ki işaretlediğim bir çok yerin tamamını paylaşamayacağım ama çok çok hoşuma giden birkaç yeri sizlerle paylayacağım.

Çok severek okuduğum bir seri olduğunu tekrar söylemeliyim. Her bir kitabı çok güzeldi ama duygusal olarak bu kitap daha etkileyiciydi.  

Ve evet Aslı öldü arkadaşlar artık bunu kabullenip, Ali'mizin yanında Ebru'yu göreceğimizi söylemeliyim. Ama Ali'me Aslı kadar yakıştı be Ebru'da :) 

Neyse, size kısaca hemen seri bilgisi vereyim sonrasında alıntılara geçeyim :)


Bir Türk Masalı Serisi

İşte kitaptan bolca alıntılarım :) 

 

 

Artık biliyordum hayat bana cehennemdi. Cehennemin ateşinde yanarken, soğuk rüzgarlar kalbimi buza çevirecekti. Sonra dağılacak, un ufak olacaktım. Ve her yeni güne ölü bir adam olarak başlayacaktım. Artık hep yetim kalacak, öksüz ölecektim. En kötüsü bir kerede ölemeyecektim. Her gün nefes alacak, her enfesimde onun acısını yaşayacaktım. Oğullarımın gülüşünde gözyaşlarım içime akacak, sevdiklerimin gözlerinde onu görmeye çalışacaktım. Özleyerek işkencelerin en alasını çekecektim. Ömrümü de alıp gitti ya Maviş'im... Bundan sonra yaşarken ölmüş Ali'yi hiç affetmeyecek, ona hiçbir zaman "Elveda!" demeyecektim. Vedasızdı aklım. O var gibi de yaşayacaktım.  



*****


Yüzünü yüzüme doğru kaldırıp, "Sende ne var Doktor?" diye sordum. 

Ebru, "Anlamadım?" diye baktı merakla gözlerime.

"Ellerin..." dedim. Gözlerimi kapatıp onun yanında bulduğum o huzuru doya doya yaşamak için parmaklarımı parmaklarından geçirdim. 

"En çıkmazlarda, en karanlık kuytularda, keder beni ele geçirirken soluğu senin yanında alıyorum. Her şey son buluyor yanında. O ellerinle bana dokunuyorsun, yenin tenime değiyor ya iyileşiyorum," diyerek ona sıkı sıkı sarıldım. 

Ebru, "Ali, ben..." dedi ama ne diyeceğini bilemeden sustu. 

Gözlerim kapalı, dudaklarım teninde gezerken, "Ruhum sana sarıldığımda dinleniyor. Sarılıyorum ya öyle uyuyabiliyorum. Seninle nefes alıyorum sanki," diye dudaklarımdan dökülen cümleler gerçekti.    



*****


"Özür dilerim," dedim sakince.

Ebru karşımda yuvasız kalmış kuş gibi, "Birinin ayağına basarsın özür dilersin. Elinden başkasına ait bir şeyi düşürürsün özür dilersin. Bilmeden bir hata yaparsın özür dilersin ama bir insanın gözünün içine bakarak söylediğin cümle için özür dileyemezsin. Yine bir rüyaydı. Uyandım. Söyle kapıdakilere, çıkmama izin versinler. Ya da burada kalırım," dediğinde kararlılığı yüzünden okunuyordu.

"Söyleyemem. Gidersen peşinden gelirim, bunu biliyorsun."

"Neden geleceksin? Yine kırıp dökmek için mi? Yeter Ali, zorlama artık. Ben... Ben... Koynuna girdiğimde bile ümitlenmedim. Hala sana dair bir ümidim, hayalim yok çünkü ben böyle bir hayat istemiyorum. Tek istediğim anılarımda güzel kalman ama sen bunu bile benden alıyorsun."   



*****


Şirketten çıktığımda arabamın önünde onu gördüm. Bütün hücrelerim ona sarılmak için çaba harcarken kalbim deli gibi atıyordu ve ben kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum.   

"Hayırdır Doktor?" diye sordum buz gibi bir sesle. 

Ebru hüzünle güldü. "Seni görmek istedim."

"İyi, gel sana bir kahve ısmarlayayım."

"Gerek yok, fazla vaktini almak istemiyorum. Buraya sadece yüzüne bakmak için geldim."

"Ne demek şimdi bu?" Ebru yüzünde aşağılayıcı gülüşle iki adımda burnumun ucuna geldi. Ben onun o güzel yüzünü tavaf ederken, "Şu demek; öyle hiçbir şey demeden adice bitirmek bana göre değildi. Yoluma devam edebilmek için yüzüne bakıp her şey için teşekkür etmem gerekti. Teşekkürler Ali Aral," dedi ve bana sımsıkı sarıldı. 

Sonra benden ayrılıp, "Hoşça kal!" diyerek elimin ellerinin arasına aldı ve avucuma bir zarf tutuşturdu. Arkasını dönerken, "Gidelim Tarık," diyerek bekleyen arabaya bindi gitti. Ben mi? Elimde zarfla piç gibi kalım. Zarfı açtım ya bomboştu. Ne bu şimdi, diye sordum istemsizce. Ebru'nun bende bulamadıklarından ibaretti elimde tuttuğum zarfın tanımı. Benim gibi bomboştu.  Ebru yine son gölü atmış, kalbimin ortasına ne zaman patlayacağı belli olmayan bombayı bırakıp gitmişti.



*****


"Ebru gideli yedi ay oldu ve sen bir kere olsun 'Ali git onu getir. Ne halde, nerede?' diye beynimi yemedin. Neden?"

Duygu derin bir nefes aldı ve "Belki de Ebru ve senin için en doğru olan budur. Ebru yeterince aşkı için savaş verdi. Peki ya sen Ali'm? İstersen bunu bir düşün ve onu aramayı bırak artık."

"Aradığımı nereden biliyorsun?"

"Seni tanıyorum. Ayrıca her ne kadar sen kabul etmesen de o senin ruh eşindi," diyen Duygu gülümseyerek bana sarıldı. 

"Bir insanın bir eşi olur Duygu ve ben onu kaybettim," dediğimde Duygu bana acıyla baktı. "Belki Aslı'nın sana cennetten gönderdiği bir hediyeydi. Belki de ikinci bir şanstı. Bunu hiç düşündün mü?" diye sordu. 

"Bu sefer gerçekten gitti," dedim kabullenmek ister gibi.

"Gitti Ali'm, acı ama gerçek. Onu bu sefer gerçekten kaybettin."



*****


"Geçmiş geçmişte kaldı. Burak beni!" diye soludu ve yine kollarımdan çıkmaya çalıştı. Bırakmadım. Kaldığım yerden devam edercesine dudaklarını bulmadan önce kulağına fısıldar gibi, "Rüzgar ne zaman esmez olursa demiştin. Ne oldu Doktor? Rüzgar hala esiyor," diyerek dudaklarına uzanıp küçük bir buse kondurdum. Ebru'nun bedeni istemsizce kasılıp bana doğru bir yaklaştı. "Beni istiyorsun... Biliyorum," dedim gururla ve gerisini getirmemek için kendimi zor tuttum ama sabırlı olmalıydım. 

Ebru, "İstemiyorum. O rüzgar benim için esmiyor artık," derken dudaklarıma itiraz etmedi ama öpmedi. Gözleri kapanmış bedeni titriyordu. Biliyordum o bana hayır diyemezdi. Doğru yolda olduğumu bilmek beni umutlandırmıştı. "Akan sular da mı akmaz oldu?" diye ensesinden tutup usulca dudaklarını buldum. Ellerim yüzünü hapsetmiş onu öperken Ebru nefes almıyordu sanki. Dudaklarım zevki bir gururla, memnuniyetle kıvrıldı ama bu uzun sürmedi. Ebru gözlerini kapattığında gözünden süzülen yaşla, "Seninle her yer çöl Ali," dedi. 

İçim üşüdü. Yok saydım cümleyi, dudaklarını dudaklarıma daha bir hapsedip bütün benliğimi ona akıtırcasına özür diledim kendimce. Aşkımı anlattım anlamasını dileyerek. O ağladıkça dudaklarında gezdi dudaklarım. Ağlamasın istedim ama sel oldu gözyaşları, içinden dışına taştı.

Nefesim yetmez olduğunda, insanlığıma lanet ederek ayrıldım o güzel dudaklarından. Bir umut görmek için gözlerine baktım ve, "Gece olmuş, ay çıkmış. Yarın sabah güneş yeniden doğacak," dedim o gece bana söylediklerini hatırlatırcasına. 

Ebru, "Bana seninle ne güneş doğacak ne ay çıkacak Ali. Artı biliyorum," dedi gözlerini kapatıp beni yarattığım etkiden kurtulmak istediğini belli edercesine. 

"Sen bensiz nefes alamazsın Doktor," dedim ya içim burkuldu. Hep kullanmamış mıydım bana olan zaafını?

Ebru, "Öğrendim Ali! Bak yaşıyorum. İmkansızdın benim için, umursamadım. Bedelini ödedim ve bitti." 



*****


"Seni seviyorum Ebru! Senin için ölüyorum" dedim itiraf ederek.

"Deme öyle, ben tekrar aynı şeyleri..."

"Bak, yapamadım sensiz. Sen de yapamadın. Seneler geçti ama halimize bak. Evlen benimle Ebru! Babanın üzerine yemin ederim bitti artık. Seni kaybetmekten deli gibi korkarken seni kaybettim. Çok pişmanım. Koruyamadım seni ve bu beni deliye çevirdi. Bırakmak istedim ama bırakamadım. Hem kendimi hem seni mutsuz ettim ama artık umurumda bile değil. Beni bırakmana, bensiz nefes almana bu saatten sonra izin vermem!" diye gözümden akan yaşlarla ona sarıldım. Ebru, "Ben sen çıplakken sağlıklı düşünemiyorum.  Önce sevişsek sonra karar versem..." dediğinde gözümden süzülen yaşlar kahkahama karışmıştı. Onu kucakladığım gibi yatağa götürürken, "Bebek için acele etmesek..." diyerek boynuma sarıldı. Bakışları tedirgindi. 

"Bu benimle evlenmeyeceğin anlamına mı geliyor?" diye sordum sırıtırken.

"Hamile kalırsam belki..." dedi kıkırdayarak.

"O zaman çalışmalara bu geceden başlasak iyi olur," dedim ve dudaklarına uzandım.

Artık biliyordum. Duygu haklıydı. Ebru, Aslı'nın bana cennetten bir hediyesiydi. 





Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

Kitap ya da yazı hakkındaki görüşünüzü bizimle paylaşın