~~~*~~~
Tek gerçek olan sevgiydi. Bu dünya sevgi varsa güzeldi. Başka bir durumda çekilmezdi zaten.
~~~*~~~
Kitap çıktığında ilgimi çekmişti, hem kapak tasarımı hem de kitabın konusu ilgimi çekmişti ve okumalıyım demiştim. Açıkçası yeni tanıdığım Türk yazarlara karşı da çok ön yargılı olsam da denemekten asla vaz geçmiyorum. Bu kitapta denemek istediklerimden biri oldu.
Selma Kahraman'ın okuduğum ilk kitabıydı ki yazarın başka kitapları da varmış, itiraf etmek gerekirse hiç ilgimi çekmemişti. Ama bu kitap radarıma takıldı almadan duramadım. İyi ki de almışım dedim.
Yazarın kalemi akıcı, sürükleyici ve merak uyandırıcıydı. Aşkı da güzel anlatmıştı ve bir insanın duyguları konusunda en dibi vurduğunda tekrardan nasıl ayağa kalktığını ve bunu yaparken neler hissettiğini okudum. Açıkçası oldukça da başarılı bulduğumu dile getirmeliyim.
~~~*~~~
Acı çekmek, sadece fiziksel değildi. İçimdeki tüm güzel bahçeler yıkıldı, ne gülleri kaldı ne pınarları. Harabeden başka bir şey yoktu. Bilirim, harabelerde olur hazineler. Ama onu düzeltecek biri de yoktu artık.
~~~*~~~
Kitabın kısaca konusuna değinmek gerekirse; Nisan, bir koruma şirketindeki en iyi korumalardan biridir. Aldığı bir görev ise iki mafyavari ailenin birbirleriyle olan husumetinde tehdit edilen bir ailenin oğlu olan Mert'in koruması olmaktadır. Kendi ekibi ile bu işi kabul edip başladığında başına gelecek olaylardan habersizdir. Mert'e karşı yapılan bütün suikast girişimlerini ve öldürmeleri geri püskürtürken aynı zamanda Mert'e de aşık olan Nisan, Mert'in kuzeni Başak'a aşık olduğunu ve ikisinin evlilik planları yapması da Nisan için kalbinde büyük acılara sebep olmaktadır. Sırf onlar mutlu olsun diye birçok şeyi göze alırken karşısına çok büyük bir düşman edinir. Mert'i korurken artık onun düşmanı İsmet, gözüne Nisan'ı da kestirmiştir. Yaptığı ilk olayda İsmet, Nisan'ın ailesini katleder ve Nisan'da bunu öğrendiğinde altta kalmaz kaybedecek hiçbir şeyi kalmamış bir insanın yapacağını yaparak İsmet'in evini basar ve onu öldüreceği sırada öğrendiği gerçekler onu daha da yıkar çünkü sevdiği adamın da hayatı tehlikededir. İsmet engelini ortadan kaldırıp da Mert'e ulaştığında en büyük darbeyi de Mert'ten yiyince Nisan daha ne kadar yıkılacağını bilemeyerek ölümü kabullenir ve onu bekler. Ancak hayatın onun için bambaşka planları vardır. İsmet'in ölümüyle sahip olduğu mal varlığının peşine düşen İsmet'in oğulları, yeni koruması olan Karayel'e karşı duyduğu ilgi ve filizlenen aşkı... Karayel'in kimliği, sakladığı sırlar, Başak'ın planları, Mert'in sonradan fark ettiği aşkı, kardeşim dediği Ali'nin varlığı ve bütün bunların ardında öldü sandığı İsmet'in ölmemesi büyün her şeyi karman çorman ederken Nisan'ın hayatı bir karmaşanın içine hapsolmuştur. Hayatı da değil sadece kalbi de çok büyük bir acının içinde yer alırken Nisan'ın yaşadıklarını okuyoruz.
Ama tabi hikayesi yarım kalıyor. Çünkü kitap öyle bir yerde bitiyor ki, keşke ikincisi olsa da hemen okusak diyoruz. Kitabın sonunda yazar resmen pimi çekilmiş bir bombayı elinize bırakıyor ve hodri meydan diyor... Öyle bir son yani...
Kitaba dair detaylı yoruma girmeden önce söylemek istediğim ilk şey, kesinlikle yazarın güçlü kadın karakterleri konu alması çok iyiydi. Nisan, arkadaşı Defne bütün bunlarda piyon olsa da işini çok iyi kurgulayıp oynayan Başak... resmen güçlü kadınlardı ve yıkılmadan ayakta kalabilmenin yollarını bulabilmiş olmaları ve yazarın bunu güçlü bir şekilde yazması çok hoşuma gitti.
~~~*~~~
"Neden koruma oldun?" dediğinde derin bir nefes aldım.
"Erkekler, egolarından kendilerini korumaya fırsat bulamadıkları için acıdım, ondan koruma oldum."
~~~*~~~
Okurken Nisan karakterine hayran kaldım. Ailesinin yanındaki o küçük kırılgan kız, iş yerinde ise yıkılmaz, güçlü, her şeyi görebilen, tetikte olan bir koruma olması çok iyiydi. İçten içe canı acırken bile güçlü durabilen bir karaktere sahip olması da çok güzeldi.
Mert'in ise küçük şımarık oğlan çocuğu olduğunu düşündüm. Bu kız sana hiçbir kötülüğü olmamış, seni hayatta tutabilmek için canını ortaya koymuş ama sen tutuyordun bu kıza inanmak yerine onun art niyetli olduğunu düşünüyorsun. Kaybedince ve onun bütün uyarıları gerçek olunca da ahh Nisan vah Nisan... beni affet Nisan, çok pişmanın Nisan... oldu paşam başka emrin...
Şu kitapta en acımadığım ve ettiğini buldu dediğim karakterdi Mert.
Ali ise... resmen sevgisi ile sınandı ama buna rağmen içindeki iyilik hep kendini gösterdi. Çok sevdim onu...
Bir de Karayel vardı. O da sevdiği için her şeyi yapıyordu, tamam hataları da oldu ama en azından hep alttan bir şeyleri ima etmeye çalıştı. Karayel adamsın ya... Nisan için resmen ikinci şans oldun.
Defne ve Tuğra ise... ya onları ben en başından beri yakıştırdım sonunda Tuğra'da adam oldu fark etti gerçi acı dolu bir şekilde fark etti ama olsun. Defne'de mutlu oldu ya... ben nedense Tuğra'yı bütün eşekliklerine rağmen sevdim :)
Kitaptaki vurulma sahneleri, çatışmalar, bu olayların olduğu kurgu döngüsü güzel anlatılmıştı.
~~~*~~~
Razıyım bir ömür aşk acısı çekmeye ama ailem geri gelsin. Kalbime bir iki kez vurdum. Dur artık dayanamıyorum, ne olur dur! Nasıl hale atmaya devam ediyorsun! Dur be... Sen durmazsan ben durdururum.
~~~*~~~
Ancak en vurucu sahneler bence, Nisan'ın ailesinin katledildiğini öğrendiği, İsmet'in başına dikildiği sahnelerdi. Bir de her Mert'i kurtarmasından sonra onun Başak demesine karşı Nisan'ın hislerinin anlatılmasıydı... O kısımlar, duygular süper anlatılmıştı.
Kitaptaki yer betimlemeleri çok iyiydi. O otelin manzarası, göl kenarına yapılan yürüyüşle falan çok iyi anlatılmıştı. Gözümün önünde canlandırmak çok kolay oldu açıkçası.
Karayel'in olaya dahil olması, onun aşkı, Nisan için yaptıkları, son savaşları da çok iyiydi.
Özellikle yazarın okuru şaşırtma gibi bir huyu varmış onu da fark ettim okurken. Çünkü okurken yok artık dediğim çok an yaşadım. Ki ben okurken şaşırtılmayı çok severim.
Özellikle en çok şaşırdığım noktalardan biri - spoiler olabilir - Mert'in Nisan'ı vurduğu kısımdı. Şaşkınlıkla okudum o satırları... ki buna karşılık Mert başına gelen her şeyi hak ediyorsun diyorum. Kız seni sevmekten, seni korumaktan başka bir şey yapmamışken en büyük kazığı attı bence. Zaten ettiğini de buldu.
Bir diğer şaşırdığım nokta da Defne'nin ölümü oldu. Evet bunu da beklemiyordum çünkü nedense Tuğra'nın aklını başına toplayacağı zamanı bekliyor gibiydi ve buna gerek kalmadan anlamasını isterdim. Gerçi Defne'de ölmemiş ya o da Tuğra'nın en büyük şansı oldu :D
Bir diğer şaşırtan detay da kitabın sonuydu. Başak, Yeşim, Leyla ve Hasan'ın son sahnesiydi. Bu da bana ikinci kitapta oldukça heyecan verici olaylar olacak dedirtiyor.
Kitaba dair olmamış diyebileceğim tek şey arada Karayel'in tarafından anlatılan bir kısım vardı. Biz orada Karayel'in tavırlarının sebebini okuduk. Ancak ben o kısmı o şekilde istemezdim. Yani şöyle bir şey vardı. Kitap hep Nisan'ın tarafından anlatılmıştı ve çok da güzel anlatılmıştı. Araya başka birinden anlatım girmese daha iyi olurdu bence. Karayel'in amacını, dönen oyunu daha sonra Nisan'a kendisi açıklarken ya da Ali açıklarken öğrensek daha iyi olabilirdi bence.
Bir de Mert tarafından anlatılan kısım vardı. Sanki yazar onların yatıkları ya da aldıkları kararla anlamamızı istiyor gibi hissettim ama bence olmasa da olurdu özellikle Mert için çünkü on un yaptığının hiçbir şekilde affedilir yanı yoktu bence.
~~~*~~~
'Aşk, ölmektir ve yeniden doğabileceğin bir kalp bulmaktır...'
Öldüğüm doğruydu ama toprağım o değildi; filizleneceğim, yeşereceğim kişi o değildi.
~~~*~~~
Ah bu arada söylemezsem içimde kalır, Karayel'in kendisi affettirmek için yaptıkları çok güzeldi. Özellikle son Abuzer rolü... bence kitabın en eğlenceli yeriydi. İşte gerçekten seven bir kişi, sevdiğini bakışından, kokusundan tanır ya işte öyleydi.
Bu arada kitabın sonunda Karayel, vuruluyor ve Nisan'a karşı o an ki tavrı çok güzeldi. Ayy kitabın sonu tam bir vurgundu.
Neyse çok uzatmayayım uzatırsam çok fena spoiler vereceğim. Kitabı genelinde sevdim, olmamış dediğim yere rağmen sevdim. Duyguların aktarılmasını da beğendim. İkinci kitabı hevesle ve merakla beklemedeyim umarım çabuk çıkar. Ayrıca itiraf etmek gerekirse devamı olduğunu bilseydim başlamazdım. İkinci kitap gelsin o zaman okuyayım derdim.
Benim nazarımda 5 üzerinden 4'lük bir kitaptı. :)
~~~*~~~
"Gen güneşin doğuşunu izlemeyi severim. Yeni bir yaşam, yeni bir başlangıç gibi... Giden karanlık günlerin sona ermesi gibi..."
"Sonunda yine akşam olmayacak mı?" diye ona döndüm. Hala göle bakarak konuşmaya devam etti. Ben de o konuşurken izliyordum.
"Olacak ama sonra yine sabah olacak." derken o da bana döndü. Çok yakın bir mesafede, sadece birbirimize bakıyordu. "Siz sabah gibisiniz."
"Neden?" dedim, gözlerimin içine bakıyordu. Sanki böyle bakmaya kıyamıyor gibiydi.
"İçinizdeki karanlığı herkese gösteriyorsunuz ama sabahı sadece sevdiklerinize gösteriyorsunuz. Ben sabahınızı gördüm." Sen de benim sabahı gibisin Karayel, isminin aksine, içimi huzurla doldurdun.
~~~*~~~
Kitabın adı : Kadın Koruma
Yazarı : Selma Kahraman
Seri Bilgisi : Kadın Koruma #1
Yayınevi : Otantik Kitap
Sayfa sayısı : 448
Kitabın tanıtım yazısı:
Aslında kalbimizi korumamız gerekirken bedenleri koruyorduk. Ben Kadın Korumaydım... Koruması olarak gittiğim bir adamı sevmiştim, beni sevmediğini bildiğim hâlde...
İnsanın kalbi göçebe değil ki pılı pırtıyı toplayıp başka bir kalbe yerleşsin. Yasak olan birini sevmek benim kaderimdi belki de. Onun yanında hiçbir zaman belli etmesem de sevdiğimi, bir şekilde kalbin çığlığını duyuyordum. Ezilmiş bir gül hüznü vardı içimde...
Nereye kadar kendimden kaçabilirdim? Ya bir daha geriye dönemezsem? Tutunacak bir dalım kalmadı, dediğim anda kara bir yel esti; üstümdeki acıları alıp götürdü. Belki de aşk, ölmek ve yeniden doğabileceğin bir kalp bulmaktı. Yazdan kalma bir hava, mevsimler de değişiyor; bilmeden geçip gidiyor zaman.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder
Kitap ya da yazı hakkındaki görüşünüzü bizimle paylaşın