26 Eylül 2023 Salı

0 ALINTILAR // Nora Roberts - Ölümüne Sadakat (Ölüm Serisi #9)


Kitabın yorumu için tıklayınız!







"Benim arabamla gidebilirdik."

"Her ne kadar, şimdiki araban sonuncusuna göre büyük bir gelişme kaydettiyse de, böyle bir rahatlığa sağlaması çok zor. Ve akşam yemeğiyle birlikte sunulacak şarabın tadına tam olarak varamazdık. Ve en önemlisi de..." Roarke, karısının elini tutup kaldırı ve parmak eklemlerini ısırdı. "Ben de yol boyunca seninle oynaşamazdım."

"Burada görevdeyim."

"Hayır, değilsin. Mesain bir saat önce sona erdi."

Eve sırıtarak, "Bir saatliğine izin kullanmıştım, öyle değil mi?" dedi. 

"Evet, kullandın." Kayarak eşine yakınlaştı elini onun bacaklarının üst kısmına kaydırdı. Oraya vardığımızda saati geri alabilirsin, ama şimdi..."

"Araç kaldırıma yanaştığında Eve gözlerini kısarak baktı. "Mesai saatimden ödün vermem bayım. Ellerini üzerimden çek, yoksa seni bir memura saldırmaktan dolayı tutuklamak zorunda kalacağım."

"Eve döndüğümüzde, haklarımı okuyup beni sorguya çeker misin?"

Eve, kahkahayla güldü. "Sapık."

*****

"Sen de onu tanıyordun, değil mi?"

"Onu sevecek kadar iyi tanıyordum. O çok nazik bir adamdı."

"Herkesin bahsettiği gibi. Sevgilisini aldatacak kadar nazik yani?" 

"Bunu bilemem. Seks, en iyimizi bile hataya sürükleyebilir."

"Öyle mi?" Eve kaşını kaldırarak sordu. "Pekala, eğer bu alanda bir hata yağacağını hissedersen, kızgın bir kadının bir Branson matkabıyla neler yapabileceğini hatırla."

"Sevgilim," dedi Roarke eşinin boynunun arkasını anlayışlı bir biçimde sıkarak. "Ben oldukça aşık hissediyorum," diyerek ekledi. 


*****


"Roarke bak, kızgın olduğunu biliyorum. Seni suçlamıyorum. Birileri sana ait binalardan birini havaya uçurdu ve kızgın olmaya hakkın var."

"Lanet olsun, evet buna hakkım var." Roarke hiddetli bakışlarla öyle bir hızla geriye döndü ki Eve eşiyle yüz yüze gelmemek için geriye adım atmak zorunda kaldı. "Burası lanet olası bir suç mahalli ve senin altı milyon binandan bir tanesi havaya uçuruldu diye, burada durup seni teselli edecek zamanım ve isteğim yok. Bunun için çok üzgünüm, kızgın hissettiğini anlayabiliyorum ama bunun sorumluluğu bana yükleme."

Roarke Eve'i kollarından kavradı ve onun homurdanmasına enden olacak bir hareketle onu kaldırdı. 

Eğer Roake'ın arazisi havaya uçurularak bir harabe yığını haline dönüştürülmeseydi, onu fena halde benzetebilirdi. 

"Sorunun bu olduğunu mu düşünüyorsun?" diye ısrarla sordu Roarke. "Sence bu lanet olası depo u sorun yani?"

Eve düşünmeye çabaladı.

"Evet öyle."

Roarke onu birkaç santim daha yukarı kaldırdı. 

"Sen bir budalasın."

"Ben bir budala mıyım? Budalayım öyle mi? Birileri benim nöbetim sırasında binaları havaya uçururken, burada dikilip senin egonu okşayıcı şeyler söyleyeceğimi sanıyorsan, sen de bir ahmaksın. Seni yere sermeden derhal ellerini üzerimden çek."

"İçeriye girmeye ne kadar yaklaşmıştın?"

"Bu... öyle değil-" Eve durumu anladığında gururu kırılarak çöktü. Kocasının gözlerinden çıkan o kızgın alevin sebebi bina değildi, kendisiydi.


*****

"Bu sabahki heyecandan sonra sen nasılsın Peabody?"

"İyiyim, aslında sadece... bu var." Boğazını temizleyerek Roarke'a umutlu bir bakış attı. 

"İşte burada ufak bir sıyrığım var." Parmağını çene hizasına getirip ovuşturdu. Roarke ona gülümseyerek bakıcna kalbi tatlı tatlı çarpmaya başladı.

"Demek öyle." Roarke Peabody'ye doğru adım attı, başını ileriye uzatıp dudaklarını minik kesiğe dokundurdu, "Kendine dikkat et," dedi. 

Roarke ayrıldığında, Peabody'nin söyleyebildiği tek şey, "Tanrım, Aman Tanrım!" oldu. "Adam öyle fevkalade dudaklara sahip ki bu dudakları ısırmaktan kendini nasıl alıkoyuyorsun?"

"Tanrı aşkına, ağzından akan salyaları sil ve otur. Komutana verilmek üzere hazırlamamız gereken bir raporumuz var."

"Ben neredeyse havaya uçuruluyordum ve Roarke tarafından öpüldüm, her ikisi de aynı sabah gerçekleşti. Ben bugünü takvimime işaretleyeceğim."


*****

Hiç tereddütsüz, kuralları bir kenara bırakıp Anne Malloy'u aradı. 

"Şehir merkezindeki bir adreste Bomba ve Patlayıcı Bölümü ekibine ihtiyacım var. Tam donanımlı araştırma ve tarama için."

"Hedefin yerini belirledin mi?"

"Hayır." Bunu dişlerini sıkarak söyledi, ardından çenesini gevşetmeye çalıştı.

"Bunu sorduğum için üzgünüm Anne ama bu kişisel bir rica. Mira, Roarke'ın şahsi mülklerinden birinin bugünkü hedef olabileceğini düşünüyor. Roarke kendi ofisine gidiyor ve ben-"

"Bana adresi ver," dedi Anne canlı bir tonla, "ve olmuş bil."

Eve gözlerini kapadı, yavaşça nefesini bıraktı. "Teşekkürler. Sana minnettarım."

"Hayır, olmana gerek yok. Benimde bir kocam var. Bende aynısını yapardım."


*****

"Daha ne kadar bensiz daha iyi olacağına inanmayı sürdüreceksin?"

"Benim söylemek istediğim bu değildi." Eve ayağa kalktı, biraz titriyor olduğunu fark etmek onu şaşırttı. 

"Değil mi?"

"Kelimeleri ağzım, düşünceleri de kafama tıkma. Şu anda evlilikle ilgili sorunlar yaşayacak zamanım yok."

"İyi, benim de böyle bir şeye karşı hoşgörüm yok."

Roarke arkasını dönüp onu yalnız bırakırken ikisinin ofisi arasındaki kapıyı sertçe çarptı. Eve yumruğunu havaya kaldırdı ama hareketini tamamlamadı ve diğer elini de kaldırıp şakaklarına vurdu. 

Güçlükle nefes alarak kapıya doğru hızlı adımlarla ilerledi Eve, kapıyı açtı ve Roarke ile yüzleşti. Roarke çoktan masasının arkasına geçmişti ve eşini pek dikkate almadı. 

"Benim söylemek istediğim bu değildi," diye tekrarladı. "Ama belki de bunun bir parçasıdır. Senin beni sevdiğini biliyorum fakat nedenini bilmiyorum. Sana bakıyorum ve neden ben, bir türlü anlayamıyorum. Dengemi bulduğum her sefer, yeniden kaybediyorum. Çünkü hayatındaki ben olmamalıyım ve düşünüp sen de bu sonuca varacak olursan, bu beni kahreder." 


*****


"Ben senin gibi kelimeler kullanamıyorum. Böyle şeyler söylemeyi beceremiyorum Roarke. Hatta düşünemiyorum bile, ben senin bunları düşündüğünü gördüğümde kalbim duracakmış gibi hissediyorum."

"Seni bu denli sevmenin benim için kolay olduğunu mu sanıyorsun?"

"Hayır. Böyle düşünmüyorum. Ben bunun imkansız olduğunu düşünüyorum. Bana kızma."

Roarke'ın gözlerindeki o tehlikeli parıltıyı görünce aceleyle devam etti. "Henüz kızma. Bekle de bitireyim."

"Öyleyse bunu iyi yap." Roarke çiçekleri bir kenara koydu. "Çünkü bu beni hasta ediyor, duygularımı sana ispat etmekten yoruldum."

"Ben dengemi sağlayamıyorum." Eve bunu kabullenmekten, aklını kolayca başından alan adama söylemekten nefret ediyordu. "Şu anda kim olduğumun farkına vardım, bizim kimler olduğumuzun. Bununla ilgili ne yapabileceğimi bilmiyorum ve nasıl başa çıkabileceğimi de. Şunu düşünüyorum; onunla evliyim. Onunla neredeyse altı aydır evliyim ve öyle anlar oluyor ki o odaya girdiğinde kalbim duracakmış gibi oluyor."

Eve nefesini titreyerek bıraktı. "Sen benim hayatım boyunca başıma gelen en iyi şeysin. Hayatımdaki en önemli şeysin. Seni o kadar çok seviyorum ki bu beni ürkütüyor ve sanırım bununla ilgili seçme şansım olsaydı, bunu değiştirmezdim. Artık... kızabilirsin, bitirdim."

"Bunları söyleyerek beni çok mutlu ettin." Roarke Eve'e doğru ilerlerken gülümseyişini izledi. Elleri Eve'in omuzlarından sırtına doğru kaydı. "Benim de başka seçimim olmazdı Eve. Başka bir şans istemezdim."




 

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

Kitap ya da yazı hakkındaki görüşünüzü bizimle paylaşın